Üç Yalnızlık: "Asude'nin Yalnızlığı"

"Bir ses bana 'Gel!' dese,
ben o sesi işitsem
Kimsecikler duymadan,
bir kapı açıp gitsem"

[Cahit Sıtkı Tarancı]


Kadın, elleri arkasında, duvara dayanmış, evinin penceresinden dışarıya bakıyordu. Güneş, bir renk cümbüşü içinde ağır ağır kaybolmuş; akşamın alaca karanlığı ortalığa çökmüştü. Kadın, gözleri ufukta, güneşin battığı yere bakarak dalgın dalgın düşünüyordu.
Ne düşünüyordu? Onu âdeta bulunduğu yerde donmuş gibi bırakan neydi?

Adı Asude'ydi. Asude, yaşına göre güzel ve alımlı bir kadındı. Uzun boylu, kısa saçlı, kumral, ela gözlü... İki yanağında iki gamze... Vücudu hâlâ bozulmamış, güzelliğini koruyordu... Spor yaparak ve diyet uygulayarak formunu korumuştu. Çok şık giyinir, pahalı parfümler kullanırdı. Aksesuara da meraklıydı doğrusu. Tutkusu, altın ve inciydi...

Saygın kişilikli, mesleğinde başarılı, sıcak bir yuvası ve ailesi olan bir insandı. İyi bir eş ve iyi bir anneydi. Eşi, dostu, arkadaşı çoktu. Sık sık aranır ve dost meclislerinde bulunurdu. Onunla olmaktan mutlu olurlardı insanlar. Kültür birikimi, kariyeri, güzel konuşması ile seçkin biriydi. Çok okurdu. Kendini iyi yetiştirmişti. Ellili yaşlarındaydı. Eş dostla beraberken çok rahat konuşur, fikirlerini açık yüreklilikle söyler ve tartışmalara katılırdı. Bazen karşısındakilerin ona hayran hayran bakışlarına bakıp düşünürdü...

"Acaba beni anlıyorlar mı? Ne kadar anlıyorlar?"
Tam olarak anladıklarını sanmıyordu. Ne demişler: 'Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır.'

Gülümsedi... Biraz burukluk vardı bu gülümseyişte...

Çevresindekilerin onu anlamadıklarını birçok ortamda, ömrü boyunca sık sık görmüştü. İçinde bir " yalnızlık duvarı " örülmüştü zamanla... Çok görmüştü ailesiyle ve arkadaşlarıyla ayrı tellerden çaldıklarını... Her zaman bir yalnızlık duygusu içindeydi. Kaderi buydu her halde... Su gibi akıp geçen zamanla, ömrünün de su gibi akıp gittiğini düşündü...
Bekliyordu hep. Neyi, kimi? Onu anlayacak, içindeki yalnızlığı paylaşacak birini...

Çalışma odasına geçti. Burası, ona ait bir dünyaydı... Çok amaçlı kullanılan bir masa. Bilgisayarı. Döner koltuk. Zengin bir kitaplık. Duvarlarda ünlü düşünür ve filozoflardan güzel sözler, resimler...
Köşede bir sallanan koltuk... Yanında da bir abajur. Kitaplığa itina ile yerleştirilmiş bir müzik seti. Yerde Selçuklu motifli bir halı...

Bu köşe zaman zaman onun kaçış yeriydi. Müzik setine bir CD koyar (çoğunlukla bu klasik Batı müziği olurdu) ışıkları söndürüp abajuru yakar... Loş ışıkta sallanan koltuğuna oturur ve müzik eşliğinde kendini dinlerdi.
Bazen gözlerini yumar, kulaklarında müziğin tatlı nağmeleri, hafif hafif sallanırdı.

Asude, çalışma masasının başına geçti, oturdu. Bir dosya kâğıdı çıkardı. Mektup yazacaktı.
"Eşime, oğullarıma ve dostlarıma, diye mi yazsam?" diye düşündü.

Hayır!

'Aranan ve özlenen dosta,' diye yazacaktı. Sonra gizli çekmecesine koyacaktı mektubu diğerlerinin yanına. Kalemi eline aldı ve yazmaya başladı...

"Sevdiğim, canım benim,
Bugün yine özleminle doluyum. Gel artık bitsin bu özlem... Benimle ol. Ya da ben senin olayım. Ruhuma ateş dolsun. Yaksın kavursun beni... Çok sev ve sevginle şımart beni.
Güzel sözler söyle bana sevgiden, aşktan yana. Hiç bıkmadan söyle. Kimse beni, benim istediğim gibi sevmedi, sevemedi çünkü...

Biliyor musun çok yalnızım ben, çok. Beni anlayacak candan bir dost arıyorum...
Gel dostum ol, anla beni. Sayfa sayfa aç, tanı beni... Gizlerimi bul... Onları açığa çıkar. İkimiz bir 'ben' olalım. Beni, bana anlat...
Yaşamı tümüyle bu kadar severken bendeki bu yılgınlık niye? Her şeyden bıkmam, vazgeçmem niye?

Duygusallığımı gör orada ve beni anla... Duygular tutkuları öne çıkarıyor zaman zaman... Duygular, kimi zaman görmez ediyor gözlerimizi. Gerçeklere perde çekiyoruz. Hemen yanı başımızda gerçekler ve duygular... Neden bende, ön planda duygular?

Ruhum ve beynim aç... Gel doyur beni... Ruhuma gir, beynime gir. Anlat bana... Sevgiyi ve aşkı anlat... Güzellikleri anlat. Doğruları anlat.

Yaşamı sözlerle, düşüncelerle paylaş benimle... Yaşamın akışını paylaş benimle... Günlük olayları, memleket meselelerini, dünyadaki diğer ilginç olayları konuş benimle. Tartışalım. Düşünce birliğine ulaşalım. İnsanlık için, çevre için, gelecek için aynı kaygıları taşıyalım.

İnsanlık onurunu konuşalım seninle... Ezilenleri ve ezenleri. Doğru söylediği, topluma mal olduğu için söndürülen yaşamları... Anasız babasız bırakılan çocukları ve onların yıkılan yaşamlarını. Bunları konuşurken hoşgörülü olmalıyız. Birbirimizin düşüncelerine saygılı. Ses tonumuzu yükseltmeden konuşmalıyız.

Geçmişe bakmamak gerektiğini, çünkü yaşanacakların yaşanmışlardan daha önemli olduğunu söyle bana...
Söyle, ama; geçmişte insanların daha saygılı, değer yargılarına daha bağlı, daha az bencil olduğunu ve o zaman toplumdaki insanların daha mutlu olduklarını vurgulayalım seninle birlikte...

Edebiyattan konuşalım, şiirden konuşalım seninle. Şiir dili evrenseldir biliyorsun Nâzım Hikmet'i de, Necip Fazıl'ı da birlikte anlayarak, beğeniyle değerlendirelim. Şiirler oku bana ve ben de beğendiğim şiirleri okuyayım sana...

Sinemadan, tiyatrodan konuşalım. Son filmleri eleştirelim birlikte... Yeni çıkan kitapları... Şimdi moda olan Geliştiren Kitaplar’ı, romanları... Doğum günlerimizde birbirimize kitap armağan edelim.

Geleceğe umutla bakmayı öğret bana. Tatillerde birlikte gezmeye çıkmalıyız seninle... Yurdumu tanımalıyım. Kültürümüzü yakından görmeliyim gittiğimiz yerlerde. İki turist gibi, resimler çekmeliyiz. El ele 'tarih' içinde dolaşmalıyız tarihi harabelerde... Oturup, oralarda geçmişleri, yaşananları birlikte hayal etmeliyiz, sessizliği dinlerken...
Gezilerden yorgun argın döndüğümüzde, bir kır kahvesinde karşılıklı oturmalıyız. Sıcak çayımızı yudumlarken gözlerimiz birbirinin içinde, temiz havayı içimize çekmeliyiz. Aynı anda 'var olmanın dayanılmaz hafifliği'ni duymalıyız.

Ben resim yapmayı da severim. Seninle deniz kıyısında, bir parkta; ne bileyim, bir ormanda veya bir dağda, peyzaj çalışmalıyız mesela... Renk armonileri oluşturmalıyız. Ya da güneşin güzelliğini, örneğin, batarken aldığı o mükemmel renkleri, tuvalimize yansıtmalıyız.

Akşamın alacakaranlığı çöktüğü zaman, salonda sallanan koltuğuma oturmalıyım. Müzik setinde hafif müzik veya Vivaldi'nin 'The Four Seasons'ı / 'Dört Mevsim' çalmalı, ya da Pavarotti'nin aryalarını dinlemeliyiz gözlerimiz kapalı...

Bunları dinlediğimiz kadar öz müziğimizi de dinlemeliyiz, sevmeliyiz. O, bizim insanlarımızı anlatan harika türkülerimizi. Ya da biraz daha "saraylı" olan fasılları, peşrevleri, klasik Türk Sanat Müziği eserlerini...

Aynı futbol takımını tutmasak da hoşgörüyle bakmalıyız tuttuğumuz takımlara... Onları eleştirmeli, kendi takımımızın başarısıyla çocuklar gibi sevinmeli, biraz da nispet yapmalıyız birbirimize. Söylediklerimize, iddialarımıza kahkahayla gülmeliyiz sonra... Biliyor musun, gülmek insanı güzelleştirir...

Mesleklerimizle ilgili sorunları ve de başarılarımızı da paylaşmalıyız seninle. Öneriler getirmeliyiz birbirimize... Getirilen önerileri sabırla dinlemeli ve faydalanabileceklerimizi seçmeliyiz içinden...
Yoksa, hep benim söylediklerim ve bildiklerim doğru dememeliyiz.

Ah, canım! Çok şey mi istiyor, çok şey mi bekliyorum. Sen de benim gibi düşünüyorsan, ya da aynı şeyleri istiyorsan, seslen, 'Gel,' de. Sesini duymalıyım.
Başka kimse duymasın o sesi... Sesin, 'gel, yalnızlığımızı paylaşalım,' desin. Ben, ben o sesi duyunca bir kapı açıp gitmeliyim sana. Gerçek dosta... 'Elveda,' derken, 'Merhaba,' diyerek...

Arkadaşım, dostum, bu dünyada seni seven biri var unutma...
Sevgimle kal...

Asude."

Asude, yazdığı mektubu katladı, zarfa koydu. Masasının küçük çekmecesine yerleştirip, çekmeceyi kilitledi.
Kalktı. Abajurun ışığını açtı. Müzik setine bir CD koydu: 'O Sole Mio' / 'Benim Güneşim'.

Elektriği kapattı ve sallanan koltuğuna oturdu.

Gözlerini yumdu...

Kulaklarında, Mario Lanza'nın o billur sesi...
Yavaştan, sallanmaya başladı koltuğunda Asude.


[İnci Arslan | Üç Yalnızlık | 30 Ekim 1999 Avcılar-İstanbul]

Paylaşın!

Bookmark and Share

1 yorum:

siirimsi dedi ki...



bazan böylesi yalnızlığı yaşamak istiyorum

gelip geçsin ama

şöyle bir camdan geçen silüet gibi...

kaleminize sağlık

bugün okumalarım sizeydi

Related Posts with Thumbnails