Can Dostlarımız | Hayvanlar

Bir kedim var, yumuk yumuk,
Adı pamuk, kendi pamuk.
...
Dostuna dost, aslan kedim,
Gel, mindere yaslan kedim.

4 Ekim 2010, Dünya Hayvanları Koruma Günü. Bu günün anlamı dile getirmek istiyorum bu yazımda.

Can dostlarımız, sevimli arkadaşlarımız deyince aklımıza hemen hayvanlar gelir. Hayvanları sevelim, onlarla ilgilenelim. İhtiyaçlarını karşılayalım ve evimizde hayvan besleyerek onlara dost olduğumuzu gösterelim.

Hayvanlar eski zamanlarda doğada özgür ve yaban olarak yaşıyordu. İnsanlar bazı hayvanları evcilleştirdiler. Onların etinden, sütünden, yumurtasından, balından, gücünden yararlandılar.
Yabani hayvanlar ormanlarda vahşi hayatın içinde kaldı...

Evcil hayvanlar insanlarla beraber yaşamaktadır. Onlarında hakları vardır. Hayvanları her zaman korumalıyız. İyi davranmalıyız.
Masallarda öykülarde hayvanlara çeşitli isimler takılmıştır. Hiç düşündünüz mü bu isimler neden takılmıştır?
Örnek verelim:
Kurnaz tilki, korkak tavşan, aptal karga, kıral aslan, pijamalı zebra, maskeli panda, uykucu koala, sadık köpek, sadık at, minik kuzu, akıllı fare, nankör kedi vb.

Duyarlı bir blogcu olarak, Dünya Hayvanları Koruma Günü'nün anlamını, şiirlerle yansıtmanın en uygun yol olacağını düşündüm.

İnsan ve hayvan ilişkilerini, insanın hayvanlarla dostluğunu, insanın hayvanseverliğini vurgulayan, doğa ve dünya sevgisimizi pekiştiren, aşağıdaki şiirleri seçtim okurlarım için...

PAMUK KEDİM

Bir kedim var, yumuk yumuk,
Adı pamuk, kendi pamuk.
O, cin gibi gözleriyle,
Mırnav mırnav sözleriyle.
Güzel kedim cana yakın,
Fakat kızdırmayın sakın.
Öfkelenir birdenbire,
Kendisini atar yere.
Bir köşeye şöyle siner,
Biraz sonra öfke diner.
Yaklaşır da yavaş yavaş,
Sevgi ister, o yumuk baş.
Dostuna dost, aslan kedim,
Gel, mindere yaslan kedim.

(Rıfat Necdet Evrimer)


YUVA

Sordum bir gün arıya
Yok mu senin bir yuvan
Vızıldayıp gösterdi
Bana koca bir kovan

Dönüp sordum serçeye
Ya seninki nerede
Cik cik dedi benimki
Dal üstünde tepede

Annem bana o akşam
Öğütler veriyordu
Güzel güzel dinledim
Bana şöyle diyordu

Senin yuvan ikidir
Biri okul biri ev
Kıymetini iyi bil
Sev onları çok çok sev.

(...)

KEDİM

Kedim henüz bir yaşında,
Uyuyor soba başında.
Hem cesurdur, hem de kurnaz,
Bir tıkırtı duyar duymaz,
Uyanır aslan kesilir,
Gözleri volkan kesilir.


O geldiği günden beri,
Bizim evin fareleri,
Damdan, tavandan indiler,
Birer deliğe sindiler.

Koşup yakalıyor hemen,
Yuvasından, deliğinden.
Çıkanları diri diri,
Artık bunlardan hiç biri.
Dolaplarıma girmiyor,
Kitaplarımı kemirmiyor.

(Orhan Seyfi Orhon)


NE GÜZELDİR HAYVANLAR

Evimizde yaşarlar,
Elimize bakarlar,
Türlü işe yararlar,
Evcilleşmiş hayvanlar


Ne güzeldir tavuklar,
Folluk dolu yumurtalar,
Hep bal yapar arılar,
Ne güzel şu hayvanlar


Sütlerini içeriz,
Kimisine bineriz,
Öküzle çift süreriz,
Yararlıdır hayvanlar

Kılları var, yünü var,
Süzgün bakar mandalar,
Kedi, eşek ve atlar,
Ne güzel şu hayvanlar

Arabaya koşarız,
Uzun yollar aşarız,
Güçlerine şaşarız,
Ne güzel şu hayvanlar

Ormanları süslerler,
Gece, gündüz öterler,
Bize, dostluk ederler,
Çok tatlıdır, hayvanlar

(Hasan Şen)

KELEBEKLER

Benim adım kelebektir
İşim gücüm eğlenmektir
Kanatlarım tülden ipek
Dolaşırım çiçek çiçek

Kelebekler, ne süslü ne güzel; ama, ne kısa ömürlü hayvanlardır. Onları uçarken gördüğümüzde renklerini, çiçekten çiçeğe konuşlarını hayranlıkla izleriz.
Özgürce uçarlar.

Ömürlerinin ne kadar kısa olduğunun ve birkaç gün sonra bu dünyadan, iz bırakmadan gideceklerinin farkında mıdırlar acaba?
Güzelliklerinin farkında mıdırlar acaba?

Bırakalım, sıcak güneşin altında özgürce uçsunlar onlar.

Kanadı benek benek
Ufacık bir kelebek,
Konmuştu papatyaya
Papatya pek haindi

Birdenbire silkindi
Onu düşürdü çaya
Islanınca kanadı
Kelebek uçamadı

Mâhkum oldu ölmeye.
Bir arı geçiyordu
Hain çiçeğe sordu:
- Niçin öldürdün? diye

Bunu yapıp vesile
O sivri iğnesiyle
Geldi üstünde kaldı
Emerek derin derin

Boğulan kelebeğin
İntikamını aldı!...

(Yaşar Nabi Nayır)





HAYVANLARIN KORUNMASI İÇİN NELER YAPALIM?

1- Zor durumda kalmış hayvanları koruyalım. Onların bakımına yardımcı olalım.
2- Bakımını üstlendiğimiz hayvanların yiyeceklerini, içeceklerini düzenli verelim. Aşılarını zamanında yaptıralım.
3- Hayvanlara eziyet edilmesi, insanlıkla bağdaşmaz. Böyle davranışlar yasalarımıza göre suçtur. Bu suçu işleyenleri uyaralım.


4- Kuşların, karıncaların yuvalarını bozmayalım. Yumurtalarını almayalım. Avlanma mevsimi dışında, kesinlikle av hayvanlarını avlamayalım.
5- Hayvanları korkutmayalım, ürkütmeyelim. Onlara şakadan da olsa eziyet etmeyelim.

6- Bakamayacağımız hayvanları eve almayalım. Biz almazsak, belki bakabilecek biri alır.
7- Yiyecek artıklarımızı, özellikle ekmeği, çöplüğe atacağımıza yakınımızda bulunan hayvan besleyicilerine verelim.

8- Sapanla kuş avlamayalım. Avlamak isteyenlere engel olalım.
9- Yaz sıcaklarında, evcil hayvanlar için uygun yerlere su ve yiyecek koyalım.

Paylaşın!

Bookmark and Share

1 yorum:

EditorŞey dedi ki...

Okul öncesi çocukluğunu doğduğu köyde, evcil ve yabani hayvanlarla bir arada yaşamış biri olarak, bu yazı ve şiirler, beni çok duygulandırdı.

Çocuktum Ufacıktım: Karadenizin kıyıdan biraz uzak ve yüksek tepelerde kurulmuş olan köylerinde evler çok dağınıktır. Yalnızca cami ve kahvehanenin bulunduğu yerdeki birkaç ev birbirine yakındır. Öbür evler, sınırları meyve ağaçları çevrili, yaklaşık 2000 metrekarelik bir mısır tarlasının başuçlarında yer alır. Evler arası uzaklık 1 kilometreden fazladır.

Evlerin bu uzak konumundan dolayı, iş sırasındaki gürültüler, ağaçlar, tepeler arasında emilir, yok olur gider. Çok çocuk olmadığı için oyun sesleri de duyulmaz.

Bu yüzden yabani hayvanlar, kartallar, doğanlar, porsuklar, çakallar, serçeler, meyve yiyici kuşlar hiç ürkmeden, korkadan evlerin çevresinde dolanırlar.

Köydeki evimizde, her çocuğun bir değil birkaç evcil hayvanı vardı. Yaklaşık dört inek vardı evimizin ahırında. İnekler doğurduğunda, en güzel danayı, danası olmayan aile çocuklarından biri sahiplenirdi. Adını o koyardı. Bakımını o yapardı.

Benim 'Küllemen' adını koyduğum bir danam vardı. Rengi kül rengiydi. Ablamın danasının adı 'Aynalı'dı. Simsiyahtı. Ama, doğduğunda alnında büyük bir beyaz leke vardı.

Kedim vardı... Adı 'Sarıçorap'tı. Arka ayaklarından birinin rengi, öbür üçüne hiç uymuyordu. Kalçasına kadar sapsarıydı bu ayağı.
uymuyordu.
Evimizde fare filan yoktu. Kedim Sarıçorap çok akıllıydı. Serçe avlardı. Avladığı serçeleri, ağzında taşır, miyavlaya miyavlaya beni arardı. Bulduğunda avını önüme bırakır, ayaklarıma sarılırdı. Avını kendi yemezdi. Annem serçeyi yolar, küçük tavada yanına bir de yumurta kırarak pişirdiği serçe etini, ben bahçede kedimle oynaşırken bir parça mısır ekmeğiyle birlikte önümüze koyardı. Tavadan bir parça et ben alırdım, bir parça da Sarıçorap...

Yavru köpeciğim vardı. Adı 'Karayılan'dı. Parlak, simsiyah tüyleri vardı. Dedem bir kış günü Karayılanımı alıp, yakın tepelere ava çıkmıştı. Birkaç saat sonra, sırtında kanayan bir yarayla evin önünde buldum Karayılanımı. Vurulmuştu. Yarasını sardım. Kapı önündeki bahçede annem küçük bir ateş yaktı. Üşümeyeyim diye ona bakarken. Derken bir saat sonra dedem göründü elinde av tüfeğiyle.
Karayılan dedemi görür görmez, fırladı gitti. Evin biraz yukarısında bulunan yamaçtaki kayanın tepesine çıkıp havlamaya başladı. Arada bir inliyor, sızlanıyordu, ben ona aşağıdan baktıkça.

Gece oldu. Sesi kesildi. Ama eve de dönmedi Karayılan. Birkaç gün sonra, duyduk ki, yakın köylerden birinde görülmüş. Bir evin çevresinde dolanıyormuş, dedem almaya gitti. Ama, vermek istememişler. O evdeki çocuklar onu çok sevmişler, kendileri besliyorlarmış.
...
Ne kadar da mutluydum o zamanlar...
Şimdi 15 milyonluk bir kent olan koca İstanbul'da yaşarken, bunca yaşama deneyimlerime, bunca yaşam ustalığıma rağmen hiç mutlu değilim.

Sokak kedileri, sokak köpekleri, sokak çocukları, sokak insanları... Kısaca 'sokak kimsesizleri', 'sokak yalnızları' kucak kucağalar...
Yaşam savaşı veriyorlar, birbirlerinin yalnızlıklarına sığınarak...

Related Posts with Thumbnails