Duygusal Şiirler I | Aşk

Sevgili günlük,
Bugün yazımı duygusal şiirlere ayırmak istiyorum..

Şiirlerde duygu deyince doğal olarak aklımıza aşk ve sevgi gelir. Şairler, bu temayı işleyerek en güzel şiirlerini yazmışlardır.

Yaşam boyu aşk, insanlar için bir gereksinim, bir duygular yumağı, güzellikler bütünü, acılardan bir demet; kısacası yaşamın tadı, tuzu, biberidir. Aşk dokunmak, yanmak, yok olmak ve acı çekmektir. Bence vücudumuzun tüm hücrelerini canlı tutan, ruhumuzun genç kalmasını sağlayan duygu seli... İşte size aşkın güzelliklerini sunan şiirler ve dizeler...

"Aşk bu dünyanın ölçüleriyle açıklanamaz sevgili
O ilkel bir acıdır, yaban bir ağrıdır
Gelir ve içimizdeki o çok eski bir şeye dokunur.
Sonra bir perde açılır ve yolculuk başlar."
(Cezmi Ersöz)

Aşk acısı çekmeyeniniz var mı? Var derseniz, o "yürekler sızlatan acı"nın tadından mahrum kalmışsınız demektir. İnsan aşık oldumu bir kez, dünya bu aşk üzerine kurulur. Gecen gündüzün ve tüm düşüncelerin ona aittir. İşte uykusuz geceleri anlatan dizeler:

"Yine aklımda sen
Halden anlamasa da satırlar
Seni yazıyorum yine
Doğmaya üşenen güneşin hasretiyle"
(I. Selvi)


Şair soruyor sevdiğine:
"Ben seni sevdim mi? Sevdim kime ne?
Tuttum ta içime oturttum seni
Aldım okşadım saçlarını öptüm
İçtim yudum yudum güzelliğini
...
Ben seni sevdim mi? Sevdim öyle ya
Bir çizgiye vardım seninle beraber
Ve bir gün orada yitirdim seni
Ben seni sevdim mi? Sevdim, ya sen beni?
(Ümit Yaşar Oğuzcan)

Almak istediği yanıt ne kadar belli değil mi? Sadece bir kelime... Mutluluk ve mutsuzluk, sevinç ve acı buna bağlı...
"Bir kuş uçar yüreğime
Sevdalardan apansız
Kanadında gözlerinin ılıklığı olsun
Ve yüreğinde, yüreğinin sesi.
(Ümit Yaşar Oğuzcan)


"Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm.
Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz alır beni.

Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları."
(İlhan Berk)

"Özlemimin biri bitti, bir başkası başladı
Sana olanın değişmedi ne rengi, ne tadı
Bir ışık zinciriydi bizi böyle bağlayan"
(Nebiye Akbıyık)

"Sular yandı özleminden
Alabalık güldü, ağladı
Ayak izini sildi dalgalar
Ben... Silemedim...

Birşeyler kalmıyor geceye günden
Yarınlara...
Dünden bir köprü kurmak istiyorum.
Seni bilsinler, bilsinler istiyorum
Ve nasıl sevdiğimi...

Ayak izlerini sildi sular
Alabalık biliyor
Ben... Silemedim...
(Suna Tanaltay)

"Yanımda olabilseydin bu gece
Yıldızları toplardık seninle
Işığı kirpiklerine düşerdi sevdanın
(...)

"Beklemek seni,
Uçsuz, bucaksız, umutsuz
Bir yitik zaman diliminde beklemek.
Gün görmemiş tomurcuk üstüne yeminim
Gül kızıllığında kanar yüreğim
Ölümüm geçer aklımdan
Hayalin durur gözlerime
Ve ben yine donakalırım.

Sevdan üstüne
Sevdan üstüne yeminim var
Bana hayat sunan sevdan."
(M. Fatih Öztemir)

İşte özlem ve hasret kokan dizeler...
Her şairin dilinden, ayrı güzellikte akmış. Sevgiliye hasret kalmak, onu özlemek aşkın yakıcı yüzü...
Hüznün ta kendisi... Çeken bilir ayrılığın hasretini diyelim ve yine şiirlerimize geçelim:
"Unutamadığım
Açardın yalnızlığımda
Mavi ve yeşil
Açardın

Tavşan kanı, kınalı-berrak
Yenerdim acıları, kahpelikleri...
...
İçmek,
Gözlerinde içmek ay ışığını.
Varmak,
Gözlerinde varmak can tılsımına
Gözlerin hani?
(Ahmet Arif)
Aşkın gücünü, güzelliğini ve sevilene verilen değeri, şairler şiirlerinde ne güzel vurgulamışlar. Herbirinde ayrı güzellik, ayrı duygusallık...

beni sevmek
en çok
sana yakışır

sırtlan sessizliğinde sokulur
sevgilere
korkular
yüreğini dört aç sevdam

gönlümün tan vaktidir
gözlerimdeki yangın
üç sesli bir kuş konar
kipiklerine
gizli sevdaları diler

yeraltı sularına benzeyen aşkın

soluğun
soluğumda baharlar
soluğun
toroslar'dan esen poyraz gibidir
dağlı çiçekleri taşır
içime

seni sevmek
en çok
bana yakışır

yüreğini dört aç sevdam
(Bilal Kayabay)

"Ne zaman tutsam ellerini
Gözlerimin önünde mevsimler geçer
Ne zaman gözlerin gözlerime değse
Samanyolundan bir yıldız düşer"
(Ümit Yaşar Oğuzcan)

Ya bitmiş bir aşkın yıllar sonra anımsanması. İnsanı aynı günlere, aynı güzelliklere geri götürmez mi?İşte bakın:

"Farz et ki, geri gelmiş o gamsız devir
Delicesine sevdiğin, senin olmuş
Bir bahar sabahı sahilde seninledir
Yanan alnını alnına dayamışsın
O incecik elleri ellerindedir

...
Farz et ki, buldun kış içinde baharı
Rüzgâr yine ılık ılık esmektedir
Aynı şehirde, aynı deniz kenarı
Köpükler, dalgalar ve sonsuz mavilik
Tekrar yaşıyorsun hatıraları
...
Farz et ki, doğup büyüdüğün yerdesin
Caddeler aşina insanlar tanıdık
Aksi kulağında sevdiğin sesin
O dudakların tadı dudaklarında
Velhasıl yine o eski günlerdesin

Farz etme yeter yaşadığın bugündür
Ne sevdiğin yanında ne o yerdesin
Çekil garip odana ışığı söndür
Söyle: 'Nerdesin, ey sevgili nerdesin?'
Söyle, o türkü senin eski türkündür."

(Ümit Yaşar Oğuzcan)


Şimdi şu dizelere bakalım. Kişinin pişmanlıkla, sevdiğinden özür dilemesini daha güzel nasıl anlatılabilirdi:
"Yüzüm yukarılardan eğilmiş
Gözlerin gözlerime bakıyor
Kalbim ayaklarına değmiş
Ey kalbimin sevdiği
Af diliyorum"
(Fırat Akın)

Ayrılık ayrılık ne yaman şeydir ayrılık.. Aşkın acısı bu sözcüklerde gizli. Derler ki: Allah kimseyi sevdiklerinden ayırmasın..
"Elveda demiyeceğim sana
Ve biliyorsun bakmayacağım bile
Yalnızca gülümseyeceğim
Yüreğini giderken bile bende bıraktığını
Biliyoruz ikimizde
...

" Hani o bırakıp giderken seni
Yüzüne bu türlü bakmayacaktın
Alnına koyarken veda buseni
Hani ey gözyaşım akmayacaktın

(...)


Eğer sevdiğine kavuşmak istiyorsa bir insan, özlemlerin en büyüğü ile seslenir ona...Biraz da onu yönlendirerek...

"Bu kadar yürekten çağırma beni
Bir gece ansızın gelebilirim
Beni bekliyorsan, uyumamışsan
Sevinçten kapında ölebilirim

Belki de hayata yeni başlarım
İçimde küllenen kor alevlenir
Bakarsın hiç gitmem kölen olurum
Belki de seversin beni kimbilir

Kal dersen, dağlarca severim seni
Bir deniz olurum ayaklarında
Aşk bu özleyiş bu, hiç belli olmaz
Kalbim duruverir dudaklarında.

Ya da unuturum kim olduğumu
Hatırlamam belki adımı bile
Belki de çıldırır, deli olurum
Sana kavuşmanın heyacanıyla

Aşk bu, bilinir mi nereye varır
Ne durdurur özlem ile seveni
Bakarsın ansızın gelebilirim
Bu kadar yürekten çağırma beni.
(Ümit Yaşar Oğuzcan)

Sıra şairlerin "bir aşkın bitişini" anlatan şiirlerine geldi. Kesin ve cesur söylemli dizeler:

"Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk ve cebimde bir rovelver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider
(Ataol Behramoğlu)


İ ş t e . . . S ö z ü n . . . B i t t i ğ i. . . Y e r. . .

...Yorumlayın-Paylaşın...

Yorumsuz...

Yorumsuz...

...Yorumlayın-Paylaşın...

İletişim Ya da İletişimsizlik

Sevgili Günlük

Şu anda saat 05.07 günlerden 22.07.2010
Bu gece çok rahat bir uyku uyudum. Erken uyandım ve günlerden sonra sakinim, mutluyum, huzurluyum.

Dün oğlum Suat gelmişti. O benim ilk göz ağrım, anneliğimi bana tattıran ilk yavrum...

Yirmi dokuz yaşına kadar birlikte yaşadık. Sonra o ABD'ye dil okuluna gitti ve on yıl kadar hiç gelmemecesine orada kaldı. Diğer oğlum da oradaydı. Arada birkaç kez ben gittim. onları görmeye. Hasretleri bitirmeye.

Kesin dönüş yaptı altı yıl önce. Askere gitti ve birlikte oturuyorduk. Sürtüşmelerimiz oldu arasıra beni eleştirel boyutta. Baktım "Sevgili oğlum" geçmişten günümüze bazı olgulara değiniyor. Adeta geşmişin hesabını görüyor. Benim için sinir bozucu bir durumdu tabii... Diyaloglarımız zaman zamn tıkanmaya başladı. Teyzesiyle daha güzel sohbetlere giriyor. Benimle olunca "Sen beni dinlemiyorsun hemen sözlerimin tersini söyleyip duruyorsun (Bana söz hakkı yok)," diyor şaşırıyorum. Kendimi de sorguluyorum bu arada. Neden iletişimimiz bozuldu diye. Babayla daha iyi diyalogları arasıra onu da kızdırıyor ama benim kadar değil.

Özgürlüğünü çok seviyormuş ve sesiz sakin ve havadar yerde yaşamayı. Evlenmesini arzu ediyoruz ama ufukta böyle bir olay görünmüyor. Onu anlayacak ve dinleyecek biri gerek.

Bilimselliği savunuyor ve bilimadamlarına hayranlık duyuyor. Bazı olayların sonucunu irdelediğimde de "Ben onu çocukluğumda çözmüştüm. Bu sonucu o zamandan biliyorum," diyor. Tevazu göstermeden. Ve ilave ediyor: "Sen beni iyi tanımıyorsun." Bu arada kırıcı oluyor bu konuşmalar. Kişiliğim duygusal olduğundan belki, ya da anne yüreğim böyle bir duruma şaştığı için. Bilemiyorum. Alınıyorum ve güceniyorum.

Geçenlerde (on beş gün) oluyor. Yine bir küçük tartışmanın ardından kendine ait olan eve gitti. Tam teşkilatlı değil. Eşyalarını toplarken anladım ki bu gidiş o gidiş. İletişimi koparmamak için: Biraz kafanı dinle . Hatta tatile çık. Çok yıprandık ben de sende dedim. Kızgın bana ya hiç ses çıkarmadı bavullarını topladı. "Beni terk etti" . Ertesi gün yine geldi, yine bavullara doldurdu kalan eşyasını ve gitti. Arada banyo yapmaya geliyor. Çamaşır yıkıyor. (Ben yeni geldiğinde çamaşırını yıkıyordum doğal olarak. Bir gün şanssızlık işte babası ile onun çoraplarını karıştırmışım dolaba yerleiştirirken. O gün "Benim çamaşırlarımı yıkama kendim yıkarım," dedi. Eyvallah dedim yine şaşırdım tabii). Yavaş yavaş evin içi rahatladı. Aldığım sakinleştiriciyi bıraktım. Mutluydum.

Düne gelelim. Öğlene doğru geldi. Kıyma almış. Bunun yarısını kavur, diğer yarısı size kalsın dedi. Hımmm. Yaptım . Ben de onu yemeğe davet ettim. Ne pişireceksin dedi. Sen sevmezsin ama bamya pişireceğim yanınada pilav. Ben çocukluğumda bamya sevmezdim ama şimdi seviyor ve yiyorum. Bak yine beni iyi tanımadığın ortaya çıktı. Fenerbahçe ile Galatasaray'ın dostluk maçı varmış. Kalıp izleyeyim dedi. Yani gece bizde kalacak. Buzlar eriyor diye düşündüm. Yemekten sonra çaylarımızı içerken bir film izlemeye başladık. "İskambilden Evler" Psikolojik sorunları olan bir çocuk ve onun durumuna aranan çözüm...
Ben film seyrederken bir konu açtı. Geçen gece yine buradayken bir kanalda "Okçuluk ve dünyanın en iyi yayı Türklerindi" diye. Bilim ve araştırma yapan adamlar tarihi olgularıda irdeleyerek konuşma yapıyorlar. Çok akıcı ve saygılı konuşmalardı. Ben bütünüyle dinlemedim. Arasıra girdim çıktım salona. İşim vardı çünkü. Bu konuyu dile getirdi. O anlattı ben dinledim. O anlattı ben dinledim. Anlıyor musun diyor arasıra gözleri pırıl pırıl.. Anlıyordum. Onunda konuşmaya iletişim kurmaya ve benim de onu sessizce dinlememe ihtiyacı vardı. Aynı soruyu sorunca bir daha; soru sormak istiyorum ama tepkinden korkuyorum deyince eski günlerdeki gibi gülümsedi benim oğlum. Yüreğimden bir kuş havalandı uçtu gitti o an sanki. Bir hafifledim ki. Ben de ona gülümsedim.

Söz bitti, izi kalır inşallah. Maçı göstermediler. Yorumları dinlesin diye odama geçtim. Kitabımı okudum biraz. Bu arada Ateşle Oynayan Kız kitabının 392'inci sayfasına geldim. Sonra rahatlamış ve huzurlu yattım mışıl mışıl uyudum.

O şimdi salonda uyuyor. Ben de kalkıp güzel bir kahvaltı hazırlayayım.


Evet Sevgili Günlük. Biz insanlar birbirimizi anlamaya çalışmalıyız önce. Kimseyi kırmayalım. Yakınlarımızla ilişkilerimizi sıcak tutalım. Empati yapalım en azından. İletişimsizlik çok kötü. Bir kısır döngü içinde kalmak gibi... Dostluklar arkadaşlıklar devamlı olmalı. Sevgiyle bakacağımız ve gözlerine gülebileceğimiz birileri bulunmalı. Biraz daha genelleştirirsek.
"Ey insanlar birbirinizi sevin, hoşgörün ve anlayın," diyorum.

Hoşça kal Sevgili Günlük...

Oğlum Suat ve ben. 1994 yılında çekilmiş bu resmimiz.

"Bir zamanlar ne kadar şendik..."
Devamı!


...Yorumlayın-Paylaşın...

Müziği Sevmekten, Dinlemekten Kim Usanır?

Sevgili Günlük,
Zaman zaman kendine hediye alan insanlar var mıdır? Vardır vardırrr...
Ben onlardan biriyim işte. Erken bir doğum günü hediyesi aldım kendime:)))).
Ne mi aldım. İki müzik albümü ve bir roman.
Roman, Ateşle Oynayan Kız. Yazarı Stieg Larsson (İsveçli), 677 sayfa ve ben hemen okumaya başladım bile...
93. sayfasındayım. Bu yazar şu anda yaşamıyor. Sanırım yakın zamanda ölmüş. 1954 doğumlu... Dört kitap yazmış. Üçü basılmış.

1. Kitabı: Ejderha Dövmeli Kız... Çok güzeldi. Bir solukta okudum. İkinci kitabı, Ateşle Oynayan Kız; bunun, birinciden daha da güzel olduğu söyleniyor. Üçüncü kitabının Türkçeye çevrilip basılmasını bekliyorum. Dördüncü kitabının akibeti meçhul. Çünkü dosyalarını henüz bulamamışlar.

Sonuç: Bugünlerde okuduğum kitap sayısı dörde yükseldi.


Müzik albümlerine gelince; birisi Nev'in. Adı: Bir Nev'i Alaturka. Dinledim. Benim için nostaljik oldu. İçindeki birbirinden güzel alaturka şarkıları dost ve arkadaşlara armağan ediyorum.
Şöyle:
1. "Sevmekten Kim Usanır": Sevgili dost, arkadaşıma. O kendini bilir.
2. "Mazideki Aşk" (Aşklar mı olmalıydı?( he heee ): Yine aynı dost arkadaşa.
3. "Şimdi Uzaklardasın": Kardeşim Kamil'e ve sevdiklerindan ayrı düşen herkese.
4. "Denizde Akşam": Denizi sevenlere.
5. "Sensiz Olamam": Benim ve tüm sevenlerin...


Diğer albüm Sertap Erener'in. Adı: Rengârenk.
Dinlemenizi tavsiye ederim. Erener, o hoş sesiyle, ne de güzel yorumlamış.


Bir de yeri gelmişken söyleyeyim. Klasik Türk ve Batı Müziği dinlemekten de çok hoşlanırım. Size bir sır. Televizyonumda "Mezzo" kanalına giriyorum ve birbirinden güzel yorumlarla klasik batı müziği dinliyorum.
Ve hayal ediyorum gözlerim kapalı. Salıncaklı bir koltukta oturmuşum. Karşımda çıtır çıtır yanan odunlarla dolu bir şömine. Sadece yanan odunların aydınlığında sevdiğim müzikleri dinliyorum. Bu da benim fantazim...

Ara sıra hayal kuralım dostlarım. Hiç de fena olmuyor...

Gerçek dünyaya dönüyorum. Saat sabah 06:40.
Yirmi dakika sonra "Derin Bebek" geliyor. Kalkıp hazırlanmam gerek. Uyku sersemi biraz aksi oluyor da bizim bebiş...
Bugünkü mesaim de başlamak üzere. Hoşça kalın dostlarım.

Hoşça kal sevgili günlük...



...Yorumlayın-Paylaşın...

Bugün Yine Efkârlıyım

Sevgili Günlük,
Bugün yine başım duman duman. Efkârlıyım anlayacağın...
Neyim var bilmiyorum. "Kafam kazan gibi". Sersem gibiyim demem daha doğru herhalde.
Bir hafta evde yoktum. Derin'i kendi evinde bakmaya gittim. Ev 10. katta. Hava da genelde çok sıcaktı. Sadece iki gün yağmur yağdı. Oğlumuz çok hareketli ve inatçı. Daha şimdiden dediğim dedik. Beni çok yordu. İnternete de giremedim. Sıkıldım biraz. Bugün evime geldim. Dünya varmış dedim. Evim küçük filan ama benim evim. Eşyaları eski, eksik ama benim evim. Onları görmek eski dostları görmek gibi. İyi geldi bana.

Küçüğüm pazartesi geliyor. Birlikteliğimiz o gün başlayacak.

Büyük oğlum getirdi beni. Gelir gelmez öğlen yemeği hazırladım . Geri dönmeden onu yemeğe davet ettim. Ençok sevdiği ve çabuk olan bir şeyler yapayım dedim. İşte menümüz: Patates kızartması, pirzola, domates salatası ve makarna(sade).Bir ziyafet gibi geldi bize. Makarnayı ketçaplı seviyor. İkimiz yemek yerken kusur bulmalar başladı.
:(( "Önce bu salatanın sirkesi ne biçim. Hiç tadı yok dedi." Neden üzüm sirkesi dedim. Her zaman aldığımızdan. Nar ekşisi koymadım. (Bu yaz salatalarda nar ekşisi kullandım çokça.) Ben yemiyeceğim dedi. (Varan 1)Salatayıda o kadar özene bezene yapmıştım ki. İçine piyaza doğrar gibi soğan doğrayıp tuzla ovup öyle koymuştum. Her zaman vefa sirkesi alırdım. Yemekten sonra baktım. Değişik bir marka.
Neyse yemeğini yedi. Sofradan kalktı gitti bir eline sağlık bile demeden (Varan 2). Bir müddet sonra akşam yemeğine kalsana dedim. Almanya - Uruguay maçını izlersin. Kalırsan akşam yemeğine köfte yapacağım dedim. Çünkü gelirken birlikte kıyma almıştık.(Köfteyi çok sever) Kalmayacağım dedi (Varan 3). Kendimi kötü hissettim ama belli etmedim. O gittikten sonra İnternete girdim. İzlediğim bir sitede bir şiir yazılmış. Sade ve pek uzun olmayan bir şiir. Şiirleri çok severim. Ama o kadar azdı ki satırlar. O çok şeyler yazıp döktüren bloger kupkuru bırakmış şiiri. Gözlerim başında sonunda boş yere güzel cümleler aradı. Ne bekledim bimem ki( Varan 4).

Düşünüyorum; ne çok hayaller kurdum. Ne çok hayal kırıklıkları yaşadım. Yine de deli gönlüm uslanmadı gitti.
Aslında küçük şeylerden büyük mutluluklar duyarım. Şimdi, artık küçük şeylerden büyük mutsuzluklar yaşıyorum. Ortanca oğlum geçen gün bize gelmişti. O da şöyle dedi bana: Anne sen hemen alınıyorsun ve sonra da güceniyorsun. (Al bir hayal kırıklığı daha) Ben sizi böyle mi yetiştirdim oğlum yaa. Kabalıktan hiç hoşlanmıyorum. Alıngan olabilirim ama siz de beni gücendirmeyin değil mi ama (bunları içimden söyledim).

"Ben yaralı ceylanım
Yaralı ceylan
Beni bir avcı vurdu
Buralı ceylan..."

Bu bir türkü idi sanırım. İçimden mırıldanıyorum. Nerden geldi aklıma bilmem...

Bu arada kitaplar okuyorum. Şu anda üç kitap var elimde. En büyük hobilerimden biri kitap okumak. Değiştirerek okuyorum.

1. Devşirme, Jürgen Ebertowski: 381 sayfa, 2006 yılında basılmış. Ben 135'inci sayfadayım.
2. Kısasa Kısas, Göksev Olcay: 758 sayfa, 2006 basımı. Ben 207'inci sayfadayım (en küçük oğlum Cevat'ın kitaplığından).
3. Kafka Minör Bir Edebiyat İçin, Gilles Deleuze - Felix Guattari: 126 sayfa, 2000 basımı. Ben henüz 5'inci sayfadayım (bu da Cevat'ın kitaplığından).

Bu kitabı okuyamadım bebek bakmaktan.
Bilgisayarımı kapatınca biraz kitap okurum her zaman. Yani uyku moduna geçene kadar.
Saat şimdi 12.45 Bir saat kadar daha okurum sanıyorum.

Şu anda uyumaya hazırlananlara iyi geceler diliyorum.
...Hoşça kal sevgili günlük...

...Yorumlayın-Paylaşın...
Related Posts with Thumbnails