YENİ YIL İÇİN | KİBRİTÇİ KIZ MASALI

Aralık ayının son günü, karlı bir hava. Gökyüzünde füme renkli bulutlar, yeryüzünde dondurucu bir soğuk. Şehir yeni yıla girmeye hazırlanıyor. Akşam karanlığı şehrin üzerine perde perde inerken, sırtı hafif kambur, zayıf, üstübaşı ince ve eski, eli yüzü soğuktan morarmaya başlamış bir kadın; ağır adımlarla yürüyor...
Yılbaşı için süslenmiş dükkânların vitrinlerine baka baka ilerliyordu kadın. Bin bir çeşit aksesuvarla süslü, bu bol ışıklı vitrinlerden gözlerini alamıyordu. Yanıp sönen, renk renk ışıklar bir mıknatıs gibi onu kendine çekiyordu. Hem yürüyor, hem üşüyor, hem bakıyor, hem üşüyordu. Ayakabılarının altı iyice incelmişti. Yazlık ayakkabılardı bunlar. Ayakları su çekiyordu. Üşüyen yüzünü korumak için yakasını kaldırdı. Burnunu çekti. Derken bir şimşek çaktı...
Havada mı? Beyninde mi? Gözlerinde mi?
Bilemedi. Etraf aydınlandı...

Önündeki vitrinin camına, adeta yapıştı. "Ne güzel gelinlikler bunlar. Allahım ne güzel!" Sanki onlara dokunacakmış gibi, ellerini cama dayadı. Hele birisi vardı ki... Gözlerini, ondan alamıyordu: "Upuzun duvağıyla ne kadar da güzel. Kendisi güpür dantel, eldivenleri dantel!" Asla bir gelinlik giyme şansı olmamıştı bu yalan dünyada. Uzun süre ona bakıyor, inceliyordu. Bir iki adım geri giderek, beyaz ayakkabılarını süzer gibi oldu: "O gelinliğinin altında, acaba nasıl duracaktı bu ayakkabılar..."

Ama... Ama!
İki ayağında, iki ayrı model beyaz ayakkabı. İki çift pabucun, elde kalan sağlam tekleriydi bunlar. Üstelik, ıslak mı ıslak! Naylon çorapları da kaçık!
İçi acıyordu. Birden ayaklarının ağırlaştığını fark etti.
Ayaklarını zorla hareket ettiriyordu.
Vücudu nasılda ağırlaşmıştı.
Gençlik hayallerine dönüyor, başını kaldırıp gelinliğe bakıyordu, hayran hayran.
“Gençliğimde olsaydı, ne kadar da çok yakışırdı bana...”
Hava iyice kararmıştır artık. Şahane gelinlik gözlerinin önünden, ağır ağır uzaklaşmaktadır. Kim bilir? İçi üşür, hüzünlenir. Ağlamakta olduğunun farkında değildir. Gözyaşları soğuk havayla kucaklaşmaktadır. Arkasına döner zorlukla…
Yine bir şimşek çakar. Havada mı? Beyninde mi? Gözlerinde mi? Bilemez yine… Etraf aydınlanır.
Şehrin kalabalığını görür bu sefer. Yoğun bir trafik ve koşuşturan, acelesi olan insanlar.
"Evlerine sıcak yuvalarına koşuyorlar. Hiçbirinin, diğerinden farkı yok sanki..."

Yeniden düşüncelere daldı... "Kimse beni bilmiyor, tanımıyor. Kimse beni umursamıyor bile. Ben yokum onlar için. Ama buradayım. 'İnsan’ kardeşlerim. Görün beni! ”
Eliyle gözyaşını silmek istiyor. Kolunu zor kaldırıyor. Sileyim derken, soğuktan donmuş gözyaşları geliyor eline. Avucuna alıp bakıyor. Mırıldanıyor: “Gözyaşlarım! Hepsi birer inci tanesi...”
Onları düşürmekten korkarak avuçlarını kapatıyor. Olduğu yere, yavaş yavaş çökeyim derken yuvarlanıyor yere. Çok uykusu gelmiştir...

Son bakışı, göğe doğrudur. Şimşek tekrar çakar. Şahane gelinliği görür yeniden yukarılarda: içinde bir genç kadın! Gelinlik ve içindeki kadın ona yaklaşır gibi olur; gülümser. “Bu gelin benim!” der, kadın. "Gelin olmuşum!
Avucunu açar bakar. İncileri su olup yok olmuş. Yerlerinde, sadece bir ıslaklık...

Bakmaktan yorulan gözleri yavaşça kapanır. Uykuya dalmıştır artık...
Belki de o "son uyku"ya... (Dudaklarında... O, hafif tebessüm...)

31.12.2014 | İnci Arslan | Selimpaşa

Yeni Yılınız Kutlu Olsun.
Tüm Dünya İnsanlarına: Barış ve Huzur Dolu, 
Kardeşçe Bir Yaşam Diliyorum!
...Yorumlayın-Paylaşın...

ÖLÜM BİLE | AHMET ERHAN ŞİİRLERİ

Ölüm bile geç kaldıktan sonra 
Bütün ilkleri sona bırakmanın belki de tam zamanı
Ben her şey bir ırmaktır sanırdım
Bunun için günlükler tutmaya kalktım
Ve tarihleri karıştırdım nasıl da

Aldım şapkamı gidiyorum şimdi
İniyorum kentin çekirdeğine
Kendime yeni dalgınlıklar buldum son günlerde
Dev yapılar ufuk çizgisinin önünde birer parmaklık gibi
Kırmaya kalksam çocuklar uyanacak
Ben odama döneyim en iyisi

Öyleyse nice yağmur
Niye bir kız saçı gibi sokaklarda
Aynaya baksam kalbim görünür
Aklımda gitgide büyüyen yara

Bir ağacın en uzak dalı gibi sessizce çürür
Ölüm, evet ölüm bile geç kaldıktan sonra

"Ölüm Bile" | Ahmet Erhan

Ahmet Erhan (1958-2013): Türk Dili ve Edebiyatı öğrenimi gördü ve uzun süre Türkçe öğretmenliği yaptı. Adana Demirspor'da futbol oynadığı sırada, ağır bir sakatlık yaşadı. Ardından, kendini şiire verdi. Sırasıyla, Behçet Necatigil (1981), Yunus Nadi Armağan (1992), Cemal Süreya ve Halil Kocagöz (1997), Behçet Aysan (2005), Melih Cevdet Anday (2008) "şiir ödülleri"ni almış olan Erhan 1978 kuşağının öne çıkan şairleri arasında yer alan oldukça duyarlı bir kişilikti... ...Yorumlayın-Paylaşın...
Related Posts with Thumbnails