Yazın son günlerini yaşıyoruz. Sıcak, güneşli bir eylül sabahı gökyüzü pırıl pırıl... Büyük şehrin günlük gürültüleri arasında bir çay bahçesindeyim. Çamlık Çay Bahçesi... Burası adına yakışır şekilde çam ağaçlarıyla dolu bir bahçe. Ağaçların altında yuvarlak masalar, üzerlerinde eski örtüler ve renkleri solmuş sandalyeler.
Her masa, üç kişilik düzenlenmiş. Zemin, eğri büğrü ve toprak. Bakıyorum, sulanmış ve süpürülmüş. Bütün bunlara rağmen, seviyorum ben bu çay bahçesini. Çayları fevkalade güzel demlenmiş. Maltepe'de, bu kadar güzel bir çay içmedim hiçbir yerde. Tek kelimeyle harika. Güler yüzlü garsonlarının servisleri de...
Yalnız kalmak, kafamı dinlemek ve temiz hava almak için seçtiğim bir mekân burası. Yalnız kalmak, evet; ama, kafamı dinlemek pek mümkün olmuyor. Çünkü ana caddenin kenarında bir yerde bulunuyor bu bahçe. Taşıtların çıkardığı gürültü kulaklarımı tırmalıyor. Bu gürültüye henüz alışamadım ve yok sayamıyorum. Sanırım çam ağaçlarının güzelliğinden, gölgesinden yararlanmak için buraya bir çay bahçesi açmışlar. Çok iyi etmişler. İçinde bir de çocuk bahçesi var.
Çocukların salıncaklara binişini, kaydıraktan kayışını izlemek ne güzel oluyor.
Bu küçük insanlar davranışlarıyla karakterlerini ele veriyorlar ve kişiliklerinin ne yönde gelişeceğini gösteriyorlar. Onları izliyorum. Atak, hırçın, pısırık, korkak, dışa dönük, içe dönük, kavgacı çocuklar. Sıra ailelerini izlemeye geliyor. Otoriter aileler, demokratik aileler, boş veren aileler, çocuk eğitiminden habersiz olanlar, örnek davranış içindekiler...
Bakıp bakıp, hallerine kıs kıs gülüyorum. Doğmak, büyümek, gelişmek, kendine benzer canlılar dünyaya getirmek ve kaçınılmaz son: ölmek...
Uzun bir süreç, bazıları için de kısa bir süreç...
Ben, düşünüyorum. Ömrüm, “Rüzgâr gibi geçti”.
Rüzgârın bıraktığı izlere bakıyorum. İyi ya da kötü, ne çok anı var beynimin derinliklerinde... Şimdilerde söylendiği gibi: pozitif ve negatif olgular...
Dün, yaşandı bitti. Tüm yaşananlar, mazi oldu ara sıra hatırlanan. Bugünü yaşayalım diyoruz. Bazıları “Anı yakalamak, günü yakalamak önemli,” diyor. Tamam yakalayayım, yakalayalım. Ama nasıl? Hepimiz “ekmek kavgasının, hayat kaygısının" içindeyiz.
Sabah erken kalkınca bir koşuşturma bir koşuşturma, akşam evimize gidene kadar. Büyük şehirlerde yaşayıp da çalışmak durumunda olan insan, bırakın günü yakalamayı, durdurulamayan bir akış içinde akıntıya kapılmış giden bir nesne olmaktan ileriye gidemiyor. Bunların üstüne bir de "stres" denen bir kara bela eklendi mi, ömür denilen şey, çekilmez oluyor.
Ben de bir zamanlar, bu küçükler gibi anamın kuzusu, babamın bir tanesiydim. El bebek gül bebektim. Hayatımın o en güzel, o en sorumsuz, o en huzurlu (mu acaba ? Korkuyla tanıştığım yıllar da o yıllardı) günlerini geçirdiğimin bilincinde miydim acaba? Hayır, elbette hayır. Yarının neler getireceğini bilmiyordum ki o zaman.
Şimdi de bilmediğim gibi.
Sevgili küçükler, güzel yavrular. Sizleri tebessümle izlerken şunu söylemek istiyorum. Gülün, eğlenin çocuklar, henüz vakit varken... Günleriniz gamsız ve tasasız geçsin. Hayatın yükü omuzlarınıza binmeden, biraz pozitif enerji depolayın derim. Bunu kesinlikle tavsiye ederim size. Gelecek günler için...
Çünkü gelecek günler, sizin için ne hazırladı? Bunu hiçbirimiz bilemeyiz. Amaçlarımız, ulaşmak istediğimiz hedeflerimiz vardır. Hep olacaktır da... Umutlarımız vardır. Olsun. Umutsuz yaşanmaz.
Yarın için, biraz bu günden hazırlık yapmalıyız. Okumak, öğrenmek, gerçek hayatın içinde pratik beceriler kazanmak... Her şeyi öğrenmeye çalışırsanız aynı anda hiçbirini iyi öğrenememe riski de vardır. Bunu da hatırlatayım size. Öğrendiklerinizden sizin için yararlı olanları seçin. İyiyi kötüyü öğrenin; ama, iyiyi seçip alın. Dürüstlüğü, namussuzluğu görün, tanıyın; ama, dürüstlük sizin olsun. İyimser olmayı, kötümser olmayı bilin; ama, iyimserlik sizde kalsın. Buna bir de hoşgörüyü ekleyin. İyi arkadaşlıklar kurun, bunları ömür boyu sürecek dostluklara çevirin. Dost bulmak çok zor bu dünyada çocuklar. Gerçek dostu bulmak...
Son bir sözüm daha olacak sizlere... İnsanları sevin, onları olduğu gibi kabul edin çocuklar... Hiçbirini isteseniz de değiştiremezsiniz çünkü...
Yine gülüyorum. Bu gülmek yarıyor bana, belki böyle dinleniyorum. Çünkü, biliyorum ki şöyle bir kulak vereceksiniz sözlerime. Gülüp geçeceksiniz. Çünkü, çok çok gençsiniz. En istemediğiniz şey nasihat dinlemek. Bunu bildiğim için, içimden söyledim ben de, siz salıncaktan salıncağa koşarken, kumlarda oynarken, kaydıraktan kayarken...
Bir anne yavrusunu sallıyor. Belli ki yaşadığı sürece gözü ve eli yavrusunun üstünde olacak. Bırak anne! Yavrun kendisi sallansın, kanatlarını çırpmayı kendisi öğrensin. Nasıl olsa bir gün yuvadan uçacak. Hem de arkasına bakmadan, özgürlüğün ufuklarına doğru...
Bırak onu, şimdiden ruhunu yalnızlığa alıştır. Yüreğin yanmaz o zaman...
Ne güzel bir gün ve ben yalnızım. Hepimiz yalnızız aslında...
Kalkıp gitme zamanı. Sonunda, zamanı gelince bir bilinmeze gideceğimiz gibi.
Hesabı ödüyorum. Bahçeden çıkıyorum. İnsan kalabalığına karışıyorum. Hep birlikte, zamanın içinden akıp gidiyoruz.
"23 Nisan | Çocuktuk Ufacıktık!" | İnci Arslan | 17 Eylül 2000
4 yorum:
Canım benim, bayıldım,sayfan çok güzel olmuş, insan şiire, edebiyata doyuyor. Denemeler beni geçmişe götürdü, üslubunu özlemişim. İyi ki varsın, eline yüreğine sağlık. Bundan sonra sıkı takipçilerinden biri de ben olacağım.
Sevgiler, arkadaşın Mümine...
Çok teşekkür ediyorum sevgili arkadaşım. Dillerine sağlık.. Daha hevesli yazacağım bundan sonra...
Sevgiler canım...
NAZIM USATAM
Aah Nazımım Aaah be ustam
Hiçbir şeyden çekmedim
Dilimden çektiğimi
Dilime dolanan hasretlerindi
Yaşamasan olmasaydı hasretin
Hasretinsiz yenilirdim hayata
Varlığın ümitli ve de güzel şey
Şamarsın suratına o kara cehaletin
Sürmüşsün enginlere dev mavi gözlerini
Minnacıklar savrulurken tarihin çöplüğüne
Ulu çınarlar altında uzanmışsın gönlünce
Dalları yaprakları söyler şiirlerini
Nasıl acaipleşti buralarda havalar
Temelleri çatırdıyor kara maça beylerin
Yapın yükseliyor kan ter içinde
Dize geldi önünde efendiler ağalar
“Ve merhaba kainat” dedin
Kainatın belleğine kazıdın kimliğini
Hasretin kızıl deli yaksa da içimizi
Sen anlarsın bizim sevincimizi
Sürdürmektesin hâlâ vatan hainliğini
Bilal Kayabay
Güzel sayfanıza katkı diye, sevgiyle...
Çok teşekkür ediyorum Bilal Bey.
Her zaman ziyaretlerinizi bekleriz.
Yorum Gönder