Kanaryadır... Kanar!

EditörŞey coşmuş... Bana uzunca bir yazı yollamış. Hoşuma gitti yazdıkları. Güzel yazılar yazar EditörŞey. Okurken, onu dinliyormuş gibi olurum hep. Çocuksu bulup bulmadığımı sormuş bu yazısındaki sorgulamalarını. Dedim ki ona yanıtımda: "Sözlerini çocuksu bulmuyorum: inan, zaman zaman benim de düşündüklerime benziyor."

Günlüğüme, buraya koydum o yazısını. Bakalım okurlarım ne diyecek?
...

çalıkuşu mu ki kanmasın: kanar, ya!
kanarya bu: bir bu değil...
her kanarya kanar.
kimi öte öte... kimi
susarak kanar.


güzele. iyiye. daha çok sevgiye.
en çok da aşka... kanar.
kanar ya!
çalıkuşu mu ki kanmasın.


azı beyaz. çoğu da sarı.
kanar... kanar... kanar.


bazen ben de. evet ben de kanarım
en çok da... aradığım şeyleri
bulamadığım zamanlar...

şu gönlü çalıkuşu istanbul'umda

tutar... üç yaz akşamı kurarım
art arda... o zamanlar.


ve inerim kıyılarına
bir boğazına bakarım.
bir sularına...
bir de güneşine.

bazen... kendimi sularında bulduğum olur
şu gönlü çalıkuşu istanbul'umun

seniyse... güneşinde.

damla damla kanar dururuz... birbirimize
birinci yaz akşamında: sarı
ikinci yaz akşamında: turuncu
üçüncü yaz akşamında: kızıl

kurmadığım zamanlar
ben bu yaz akşamlarını
kötü düşler görürüm her gece
bütün bir yaz: inan!

uyanır uyanmaz...
öyle sabahlar görürüm ki
sis içindedir...


ve gönlü çalıkuşu şu istanbul'umda
bütün bahçem... sis pus içindedir...
inan!

sarısı... kızılı... beyazı
tek bir inci düşmemiştir
hiçbirinin yaprağına
tek bir gül fidanımın...
inan!

öyle bir bahçe içindeyken uyanırım ki


uyanıp baktığımda: inan!
ya bütün ağaçlar kuşsuzdur
ya bütün kuşlar ağaçsız...

inanıyorsun değil mi?
peki...
ya şimdi anlatacaklarıma???

[gittim oturdum bu akşamüstü...
köprünün asya yakasındaki ayağının altına.
buldum kendime bir yer... çalılıklar arasında.

bir çalıkuşu gördüm çalılardan birinin dalında...
tek başınaydı. bir daldan öbürüne zıplayıp hoplayıp durdu
dakikalarca... ilgilenmedi hiç benimle...
uçtu gitti sonra biraz ötedeki çalılığa.

geri dönüp yanıma geldi bir ara...
yine hopladı zıpladı ilgisiz ilgisiz.
sonra yine uçtu... gitti uzaklara.

bu çalıkuşunun istanbul'a...
belki de boğaz'ın soğuk sularına...
sessiz bir şiirle seslendiğini düşündüm...

çalıkuşlarının "dilsiz" olabileceklerini bile... işte bak!
bunu bile düşündüm...
...
çıkardım cep defterimi...
aldım kırık kalemimi elime.
başladım bu şiirimsi şeyleri yazmaya:
sana yazarmış gibi...

hayır! sana söylermiş gibi...
hayır! sana "şakırmış" gibi...
...
diyeceksin ki şimdi:
insan işte: her zaman...
insan!

ama isterse bazen???

neden... hiç değilse bazen
kanarya olmasın ki?

düşündüm ki gün gelir:
boğulur bu ses...
bu sesler!

gün gelir: kesilir bu ses...
bu sesler!

insan...
belki de: yalnızca sestir. sesin, konuşmanın doldurduğu zaman: yaşadığımız zamana eşit... oysa sessizliğin sesinin harcadığı zaman: sonsuz!

çalıkuşlarının gözleri...
belki de görmüyordur. gözleri kör, gönlü kırık birinin ruhunu taşıyor... gezdiriyordur belki de... rasladığı her çalıyı çırpıyı, o küçücük göğsüne, yüreciğine dikenini batıran gül fidanı sanıyor da olabilir. kim bilir?

nasıl oldu da durup dururken
üzdüm bak kendimi şimdi...

ah! geçirdiğimiz o "çalıkuşu zamanlarımız"
ah!

[[["gu!guk!" sesi!
duvar saatinin sesi!
gecenin "ce!" sesi!
saat 01'in "kar-anlık"
soğuk sesi!]]]

düşündüm ki artık: biraz da
ka/nar/ya/dır insan...
çünkü kan/ar...

gönülden kanar: yanar nar gibi!
yürekten yanar: kanar nar gibi!

bak! yine üzdüm kendimi şimdi:
ah! şu kan/ar/ya zamanlarımız
ah!]]

[[[yıllar önceydi
rengi mavi...
bahçeli evimdeydim

nar ağacım...
çiçeğinin hepsini
tutmazdı dallarında

çoğu çiçecik yerlere dükülürdü
daha olgunlaşmadan...

birkaç serçe görmüştüm
bir sabah kalktığımda
nar ağacının dibinde
küçücük ağızlı...
küçücük dudaklı

tırtıklamıyorlardı hayır!
yerdeki nar çiçeklerini

sanki öpüp öpüp
bırakıyor gibiydiler
her bir çiçeği]]]

bir çiçeği... gülü:
dalına... ağacına... toprağına...
yurduna bağlayan şey neyse

bir kuşu...
bülbülü:
daldan dala uçuran... süzülmeye özendiren...
uzaklara salan şey
de "o" mudur?


düşündükçe dalıyor...
daldıkça düşünüyorum!

uçamayanı... uçana sevdirip
bunca mutlu eden kim?
uçanı... uçamayana âşık edip
bunca divane şarkıları söyleten
söylettiren kim?
soruyorum: çocukça!

çocukça... soru/yorum:
ben de bilsem bunları
büyür müyüm herkes gibi?


yoksa: hep böyle bilgisiz kalırım da
büyümeyi görmeden...

ölür müyüm: çocukça?

soru/yorum: çocukça!]

Paylaşın!

Bookmark and Share

0 yorum:

Related Posts with Thumbnails