Şu anda saat 05.07 günlerden 22.07.2010
Bu gece çok rahat bir uyku uyudum. Erken uyandım ve günlerden sonra sakinim, mutluyum, huzurluyum.
Dün oğlum Suat gelmişti. O benim ilk göz ağrım, anneliğimi bana tattıran ilk yavrum...
Yirmi dokuz yaşına kadar birlikte yaşadık. Sonra o ABD'ye dil okuluna gitti ve on yıl kadar hiç gelmemecesine orada kaldı. Diğer oğlum da oradaydı. Arada birkaç kez ben gittim. onları görmeye. Hasretleri bitirmeye.
Kesin dönüş yaptı altı yıl önce. Askere gitti ve birlikte oturuyorduk. Sürtüşmelerimiz oldu arasıra beni eleştirel boyutta. Baktım "Sevgili oğlum" geçmişten günümüze bazı olgulara değiniyor. Adeta geşmişin hesabını görüyor. Benim için sinir bozucu bir durumdu tabii... Diyaloglarımız zaman zamn tıkanmaya başladı. Teyzesiyle daha güzel sohbetlere giriyor. Benimle olunca "Sen beni dinlemiyorsun hemen sözlerimin tersini söyleyip duruyorsun (Bana söz hakkı yok)," diyor şaşırıyorum. Kendimi de sorguluyorum bu arada. Neden iletişimimiz bozuldu diye. Babayla daha iyi diyalogları arasıra onu da kızdırıyor ama benim kadar değil.
Özgürlüğünü çok seviyormuş ve sesiz sakin ve havadar yerde yaşamayı. Evlenmesini arzu ediyoruz ama ufukta böyle bir olay görünmüyor. Onu anlayacak ve dinleyecek biri gerek.
Bilimselliği savunuyor ve bilimadamlarına hayranlık duyuyor. Bazı olayların sonucunu irdelediğimde de "Ben onu çocukluğumda çözmüştüm. Bu sonucu o zamandan biliyorum," diyor. Tevazu göstermeden. Ve ilave ediyor: "Sen beni iyi tanımıyorsun." Bu arada kırıcı oluyor bu konuşmalar. Kişiliğim duygusal olduğundan belki, ya da anne yüreğim böyle bir duruma şaştığı için. Bilemiyorum. Alınıyorum ve güceniyorum.
Geçenlerde (on beş gün) oluyor. Yine bir küçük tartışmanın ardından kendine ait olan eve gitti. Tam teşkilatlı değil. Eşyalarını toplarken anladım ki bu gidiş o gidiş. İletişimi koparmamak için: Biraz kafanı dinle . Hatta tatile çık. Çok yıprandık ben de sende dedim. Kızgın bana ya hiç ses çıkarmadı bavullarını topladı. "Beni terk etti" . Ertesi gün yine geldi, yine bavullara doldurdu kalan eşyasını ve gitti. Arada banyo yapmaya geliyor. Çamaşır yıkıyor. (Ben yeni geldiğinde çamaşırını yıkıyordum doğal olarak. Bir gün şanssızlık işte babası ile onun çoraplarını karıştırmışım dolaba yerleiştirirken. O gün "Benim çamaşırlarımı yıkama kendim yıkarım," dedi. Eyvallah dedim yine şaşırdım tabii). Yavaş yavaş evin içi rahatladı. Aldığım sakinleştiriciyi bıraktım. Mutluydum.
Düne gelelim. Öğlene doğru geldi. Kıyma almış. Bunun yarısını kavur, diğer yarısı size kalsın dedi. Hımmm. Yaptım . Ben de onu yemeğe davet ettim. Ne pişireceksin dedi. Sen sevmezsin ama bamya pişireceğim yanınada pilav. Ben çocukluğumda bamya sevmezdim ama şimdi seviyor ve yiyorum. Bak yine beni iyi tanımadığın ortaya çıktı. Fenerbahçe ile Galatasaray'ın dostluk maçı varmış. Kalıp izleyeyim dedi. Yani gece bizde kalacak. Buzlar eriyor diye düşündüm. Yemekten sonra çaylarımızı içerken bir film izlemeye başladık. "İskambilden Evler" Psikolojik sorunları olan bir çocuk ve onun durumuna aranan çözüm...
Ben film seyrederken bir konu açtı. Geçen gece yine buradayken bir kanalda "Okçuluk ve dünyanın en iyi yayı Türklerindi" diye. Bilim ve araştırma yapan adamlar tarihi olgularıda irdeleyerek konuşma yapıyorlar. Çok akıcı ve saygılı konuşmalardı. Ben bütünüyle dinlemedim. Arasıra girdim çıktım salona. İşim vardı çünkü. Bu konuyu dile getirdi. O anlattı ben dinledim. O anlattı ben dinledim. Anlıyor musun diyor arasıra gözleri pırıl pırıl.. Anlıyordum. Onunda konuşmaya iletişim kurmaya ve benim de onu sessizce dinlememe ihtiyacı vardı. Aynı soruyu sorunca bir daha; soru sormak istiyorum ama tepkinden korkuyorum deyince eski günlerdeki gibi gülümsedi benim oğlum. Yüreğimden bir kuş havalandı uçtu gitti o an sanki. Bir hafifledim ki. Ben de ona gülümsedim.
Söz bitti, izi kalır inşallah. Maçı göstermediler. Yorumları dinlesin diye odama geçtim. Kitabımı okudum biraz. Bu arada Ateşle Oynayan Kız kitabının 392'inci sayfasına geldim. Sonra rahatlamış ve huzurlu yattım mışıl mışıl uyudum.
O şimdi salonda uyuyor. Ben de kalkıp güzel bir kahvaltı hazırlayayım.
Evet Sevgili Günlük. Biz insanlar birbirimizi anlamaya çalışmalıyız önce. Kimseyi kırmayalım. Yakınlarımızla ilişkilerimizi sıcak tutalım. Empati yapalım en azından. İletişimsizlik çok kötü. Bir kısır döngü içinde kalmak gibi... Dostluklar arkadaşlıklar devamlı olmalı. Sevgiyle bakacağımız ve gözlerine gülebileceğimiz birileri bulunmalı. Biraz daha genelleştirirsek.
"Ey insanlar birbirinizi sevin, hoşgörün ve anlayın," diyorum.
Hoşça kal Sevgili Günlük...
Oğlum Suat ve ben. 1994 yılında çekilmiş bu resmimiz.
"Bir zamanlar ne kadar şendik..."
Devamı!
0 yorum:
Yorum Gönder