YAĞMUR SONRASI
" Ve zaman usulca FISILDADI
Bana BIRAK..."
Bugün, gökyüzünün gözyaşları yağmur bulutlarından yeryüzüne doğru aktı. Dolu dolu yağan yağmur önce ağaçları, yaprakları sonra çimenleri yıkadı. Aktı, aktı, aktı beton yığınlarındaki tozları, cadde ve sokaklardaki kir ve çöpleri ıslattı, sürükledi, önüne kattı, götürdü. Koskoca binaların apartmanların, evlerin yüzü güldü, pırıl pırıl oldu. Caddeler, sokaklar adeta çiçek açtı, aydınlandı.
Sonra yağmur dindi. Arkasından
güneş açtı. Aylardan Mayıstı, mevsımlerden ilkbahar. Sıcaklığın etkisiyle
yerler çabuk kurudu. Yaprakların ve
çimenlerin üzerinde damlacıklar kaldı.
Adam, bir orman kenarından geçiyordu. Motosikletinden indi. Etrafına baktı. Yağmur
sonrası ağaçları, çimenleri ve diğer güzellikleri gördü. Mutlulukla
gülümsedi. Yeşilin her tonuyla iç içe bezenmiş
ağaçlar ve çimenler gözlerinin önündeydi...
Ağaçlar yeni elbiselerini
giymiş ve kutlamalara gitmeye hazırlanan coşkulu insanlara benziyorlardı. Uzunlar, kısalar, iri veya çelimsiz olanlar,
gösterişli olanlar, albenisi az olup geride kalanlar, koyulukların içinde adeta saklananlar, otların arasında yalnız ve dimdik
duranlar, birbirine yakın yetişmiş, sanki sevgi ile uzanan dalları iç içe geçmiş
olanlar. Ne kadar farklı aynı zamanda ne kadar benzerdiler.
Adam fotoğraf makinesini
omuzundan eline aldı, biraz geriye gitti. Makineyi ayarladı. Bu
görüntüleri fotoğrafladı. Birçok poz çekti. Resim yapmayı seviyordu. Yağlı boya
çalışırken bu görüntülerden yararlanacaktı.
Sonra adam çoktandır
anlamsızlaşan hayatını düşündü. Sevdiği, gönül verdiği kadın, "Benden vaz geçme" dediği kadın; günün birinde aniden herşeyi bitirmişti. Uzun yıllar süren beraberliğin ve yaşanmıslığın sonunda bir akşam üstü sözcüklerı ardarda sıralamış ve bitti ben yokum
demişti. Şaşırmış, çaresiz bakakalmıştı adam.,. Cevap
verirken içindeki hüzün sesine yansımıştı. "Ama, ama ben
seni çok sevdim" demişti. Kadın oralı bile olmamış, çıkıp gitmişti. Adam, sıkıntıyla, suskunlukla gözleri kapanan kapıda kalakalmıştı.
O anda sanki göğsüne kocaman bir kaya oturmuştu. Gücüyle kaldıramıyacağı kadar ağırdı.
Nefesı kesilmişti. Soluksuz, işıksız, kederli kalakalmıştı altında. Yaz sonuydu. Sonbahar ardından kış geldi. Günleri, geceleri bomboştu
onun için. Bir melankolinin içine saplanıp kalmıştı.
Uyuşmuştu adeta. Zaruri ihtiyaçlarının dışında evden hiç çıkmadı. Televizyon
açmadı, gazete okumadı, şarkı söylemedi, şiir yazamadı, resim yapmadı yapamadı. Telefonlarına bakmadı. Geceleri rüzgarın, caddelerin, denizin, ormanın sesini dinledi bir de iç sesini. Bekledi , aylar boyunca bekledi. Belki gelecek olanı, belki de bir değişimi.
İlkbahar gelince toprağın
ve doğanın uyanışı gibi yavaş yavaş kabuğundan çıktı. Bir sabah uyandı, baktı ağır
bir hastalıktan ya da yükten kurtulmuş gibi hafiflemişti. Yatağında
gerindi. Pencereyi açtı, derin derin nefes aldı. Yavaş yavaş nefesini verdi. Gökyüzü
bulutlarla kaplıydı, yağmur yağacaktı ama olsundu. Fotoğraf makinesini
boynuna astı. Motosikletine bindi, ormana giden yola sürdü. Kendini derin bir uykudan uyanmış ve kuş gibi hafif hissediyordu.
Yağmur yağmaya başladı.
"Ve ZAMAN
usulca FISILDADI
Bana BIRAK..."
İnci Arslan
07.06.2016
2 yorum:
BEN BU HIKAYE YI COK BEGENDIM
ELINE GONLUNE SAGLIK ABLAM
KAMIL
Teşekkür ederim kardeşim. Daha çok hikaye yazmak istiyorum ama. Bu hikayeyi Albaniye Mehmet'i almaya gittiğimiz gün dönüşte yağmur yağmıştı ya . İlham geldi yazmıştım.
Yorum Gönder