Sevdiğim "Pablo Neruda" Şiirleri 2

Ağır Ölüm ... Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar.

Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.

Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.

Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.

Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.

Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.

Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına.

Çeviren: İsmail Aksoy
Çevirenin notu: Şiirin son tümcesini, Rimbaud’nun “A’laurore, armes d’une ardente patience nous entrerons aux splendid villes” (“Şafak kızıllığında, ateşli bir sabırla silâhlanmış olarak gireceğiz o muhteşem kentlere”) dizesinden esinlenerek yazmıştır Neruda.


Aşk

Bunca gün, ah, bunca gün
görmeyi seni böyle kırılgan, böyle yakın,
nasıl öderim, neyle öderim?

Uyandı kana susamış
ilkbaharı koruların,
çıkıyor tilkiler inlerinden
çiylerini içiyor yılanlar,
ve ben gidiyorum seninle yapraklarda
çamlar ve sessizlik arasında,
sorarak kendime nasıl, ne zaman
ödeyeceğim diye şu bahtımı

Bütün gördüklerim içinde
yalnız sensin hep görmek istediğim
dokunduğum her şey içinde
senin tenindir hep dokunmak istediğim:
seviyorum senin portakal kahkahanı
hoşlanıyorum uykudaki görüntünden

Ne yapmalıyım, sevgilim, sevdiceğim
bilmiyorum nasıl sever başkaları
eskiden nasıl severlerdi,
yaşıyorum, bakarak, severek seni,
aşk tabiatımdır benim

Her ikindi daha da hoşuma gidiyorsun.

Nerde o? Hep bunu soruyorum
kaybolduğunda gözlerin
Ne kadar geç kaldı! Düşünüp inciniyorum,
yoksul, aptal, kasvetli duyuyorum kendimi
geliyorsun sen, bir esintisin
şeftali ağaçlarından uçan.

Bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değil
o kadar neden var ki, o kadar az,
böyle olmalı aşk
kuşatan, genel
üzgün, müthiş,
bayraklarda donanmış, yaslı,
yıldızlar gibi çiçek açan,
bir öpüş kadar ölçüsüz.



Aşk Düşünceleri İçine mi Düşer

Aşk düşünceleri içine mi düşer

sönmüş volkanların?

Öç eylemi midir bir krater
yoksa yeryüzünün bir cezası mı?

Denize asla ulaşmayan ırmaklar
hangi yıldızlarla sürdürür konuşmayı?


Pablo Neruda
Çeviren: İsmail Aksoy
Sorular Kitabı”ndan

...Yorumlayın-Paylaşın...

Renkleri Beklerken

Sevgili Günlük,

Bugün çeşitli blogları gezdim. Bu bloglarda yazılanları okudum. İçlerinden bir şiiri çok beğendim. Şu an içinde bulunduğum ruh yapısına da çok uygundu. Sizlerle paylaşmak istedim. Blogumda yayımlıyarak beğeninize sunuyorum.


Renkler, renk uyumları. Aslında bütün renkleri severim ben. Yaşama başlangıcı "beyaz" bir sayfa olarak düşünürsek, zamanın bu sayfaya bıraktığı izlerdir renkler.

İlk öğrencilik yıllarımdan beri " kırmızı" kalemle başlıklar koyarım yazılarıma hep. Kurşun kalemle yazılarımı yazarım. "Mavi" çizgiler çizmedim pek ama "rengarenk çiçeklerle bezenmiş" ve çeşitli renk çizgilerle kenar süsleri yaptım hep. Ne güzel oldu diye sonra da seyrine baktım.

Yaşamımın kilometre taşları kırmızı renkle beyaz sayfama koyduğum başlıklar olarak kabul ediyorum. Yaşamımdaki her çeşit olaylardır kurşun (kara) kalemimle yazılan. Ha bir de benim çocukluğumda "sabit kalem" vardı rengi mora çalan ve asla silinmeyen. İz bırakanlar ve hatırlananlar bu kalemle yazıldı yaşam defterimin sayfalarına diye düşünüyorum.

Büyüdükçe düşler kurdum hep. Hemde ne düşler "her yeni yetmenin" kurduğu gibi. Bazıları hedeflerim oldu. Bu düşleri gerçekleştirmeyi amaçladım. Hala düş kurmaya devam ediyorum. İlk gençliğimden bir farkla. Artık olmazları değil, olabilecekleri düşlüyorum. Yaşam bunu öğretti bana.

Sayfalar tükeniyor elbette. Şairin dediği gibi " Yolun yarısı" nı çok gerilerde bıraktım. Yazılar çoğunluka rengi kara olan kurşun kalemle yazılır. Benimkilerde öyle oldu. Yaşam defterimin sayfalarında az da olsa kırmızı, yeşil, sarı, mavi, turuncu, mor renkleri görebiliyorum dönüp baktıkça.
Yine de "rengârenk" bir son yazısı düşlüyorum. Sıcak, mutlu , huzurlu ve sevgi dolu...
Son düş... Son öpüş gibi tüm benliğimle...


Bembeyaz bir sayfaydı yaşam
Kara kalemle yazdılar
Kırmızı başlık koymadılar
Mavi çizgileri de hiç olmadı

Rengârenk çiçeklerle bezenmiş
Kenar süsü yoktu
Sayfalarımın

Düşlerim hep devam işaretli
Umutla bekledim
Pembeyi maviyi yeşili

Sayfalarım tükendikçe
Devamlı kara kalemle
Rengarenk bir SON
yazısı
Hep hayalimde...


[Öykü Atölyesi
Fotoğrafın dili çalışması (Yaşamın Kıyısında blogundan alınmıştır)]

Bugünlükte bu kadar. Düşlerimiz devamlı olsun. Düşlerimiz umutlarımız olsun. "İnsan, umut ettiği müddetçe yaşar".

Şöyle de denilebilir. Umutsuz, düşsüz yaşanmaz. Yaşamınızda renklerin ve düşlerin bol olması dileğiyle...
...Yorumlayın-Paylaşın...

Bugünlerde Bebek Bakıyorum

Evet sevgili günlük, bu günlerde (aşağı yukarı on beş gün bitti) Derin bebek bizimle.
Annesi çalışmaya başladı. Bebeğin sorumluluğu babaanneye düştü. Benim için yeni bir deneyim olacak bundan sonra... Çünkü Derin bebeğin babası 31 yıl önce bir yaşındaydı. Aradan hayli bir zaman geçmiş. Çocuk bakımını unutmuş gibiyim.


Sabah 7.00 de getiriyorlar ve akşam saat 19.30 gibi alıyorlar. Önce bir planlama yapıyorum. Günlük bakım işleri. Beslenme, uyku ve temizleme. Her şeyi başarabiliyorum ama düzenli bir uyku saati olamadı henüz. Günü gününe uymuyor Derin bebeğin. Uyku moduna girip, saatlerce uyumadığı oluyor. Bir de uykuda uyanma huyu var. Ağlayarak hem de...
Galiba yalnız olmaktan korkuyor. Yatıştırıp, tekrar uyumasını sağlıyorum. Çok hareketli. Saatlerce evin içinde geziyor ve yorulmuyor.
Bazen parka götürüyoruz. Çok güzel kaydıraktan kayıyor.

Şimdi uyuyor . Kalkıp, kendi işime bakmalıyım. Akşama yemek hazırlanacak. Ancak, o uyurken yapabiliyorum.

Ama güzel uğraş bunlar. Yoruluyorum, fakat onu kollarıma aldığım zaman her şeyi unutuyorum.

Hoşçakal günlük...



...Yorumlayın-Paylaşın...

Sevdiğim "Pablo Neruda" Şiirleri

Şiiri sevdiğimi daha önceden söylemiştim. Yıllar önce bir şiir kitabı armağan ettiler bana.
Kitabın adı Kuşlar Sanatı. Şilili ve Nobel ödüllü büyük şair Pablo Neruda'nın bir kitabı.
Kitabın arka kapağındaki yazıdan alıntı yapıyorum. Şöyle diyor yazı: "Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Pablo Neruda'nın çocukluğu, doğduğu Şili'nin göz kamaştırıcı Göller Bölgesi'nde ve yağmur ormanlarına komşu yörelerde geçti. İlk defa 1966'da Şili'de yayımlanan "Kuşlar Sanatı" şairin doğup büyüdüğü toprakların kuşlarını kendine özgü imgeleriyle anlattığı bir kitaptır.

Bu kitapta Neruda görüp bildiği çeşitli türden kuşları, duyularının ışığında yansıtır. Kitabın sonunda da düşsel kuşları yer almaktadır. Senkuş (eşi Matilde), Benkuş (kendi Pablo). Bir de şairin kuşlara vedası şiirleri. Bu şiirleri çok beğendim ve sizler için seçtim. Şiirseverlerin beğeneceğini umuyorum. İkinci bölümde de diğer şiirlerinden örnekler sunacağım.


Sen Kuş
(matildina silvestre)

Minik dünya kuşumla benim,
toprak testimle,
zincirden boşanırcasına
söylüyorum gitarın yağmurunu:
bir odun yükü gibi geliyor
sözde sonbahar
sihrini bozarak
dağlarda yayılan ıtırın
öpüşlerim tane tane
birleşirken onun salkımıyla

Kanıtı bu ki biriktirdi
ikindi güzelliğini
kehribar yöntemi gibi
ya da bir menekşe buyruğu.

Gel uçarak, ey yolcu,
kömürlerle uçalım,
yansın ya da yanmasın,
düzensiz karanlığıyla
belirsizin, ateşliliğin.

Gel, küle girelim
dumanla gidelim
ateşle yaşayalım:
güzün ortasına
kuracağız masayı
çimenliğine tepenin
uçarak Chillan üstünde
kanatlarında gitarın.

Ben Kuş
(Pablo insulide nigra)

Pablo kuşum ben,
tek tüylü kuş,
berrak gölgede bir uçucu
ve karanlık berraklıkta,
kanatlarım görünmez,
çınlar kulaklarım
yürürken ağaçların arasında
altında mezarların
şanssız bir şemsiye gibi
çıplak bir kılıç,
yay gibi gergin,
üzüm gibi yuvarlak,
uçarım, uçarım bilmeden
karanlık gecede, yaralanmış,
kim bekliyor beni,
kimdir istemeyen şarkımı,
ölümümü bekleyen kim,
varlığımı bilmeyecek olan,
ve boyun eydirmeye gelmeyecek bana,
kanatmaya beni, bükmeye,
haykıran rüzgarın yırttığı.
Bu yüzden gidip gelirim
uçarım uçmam şakırım ama
öfkeli kuşuyum ben
dingin fırtınanın.

Son Deyiş: Şair Kuşlara Veda Ediyor


Taşralı bir şair
bir kuşbaz
gidip geliyorum dünyada
silahsız,
ıslık çalarak yolda,
boyun eğip
güneşe, kesinliğine,
yağmura, keman diline onun
rüzgarın soğuk hecesine.

Geçmiş yaşamların
ve geçmiş zaman keşiflerinin
akışında
kötü havaların bir yaratığıydım
bir ceset olarak kaldım şehirde:
alışamam duvardaki nişe,
fundalığı isterim ben, şaşkın

güvercinleri, balçığı, sayıklayışını
muhabbet kuşlarından bir dalın,
amansız yüksekliklerin tutsağı
akbabanın hapishanesini,
çantaçiçekleriyle süslü
sarp geçitlerin en eski çamurunu.

Evet evet evet evet evet,
iflah olmaz bir kuşbazım ben,
dizgin vuramam buna
çağırmasalar da beni
ağaçların tepesine,
gökyüzüne,
okyanusa
muhabbetlerine, ziyafetlerine onların
kendimi çağırıyorum ben,
bakıyorum onlara
hiçbir şey kaçırmadan:
sarı sakaları,
siyah sığırcıkları,
balıkçı karabatakları
madeni karatavukları,
bülbülleri,
titreşen sinekkuşlarını,
bıldırcınları,
Şili'nin dağlarını yurt tutan
kartalları,
saf, göğsü kınalı çayır kuşlarını,
gazaba gelmiş akbabaları,
ardıçkuşlarını
kıpırtısız doğanları,gökte asılı duran,
bana şarkılarını belleten ispinozları,
mavi kadifeyi, beyaz kuşları,
köpüğün taç giydirdiği kuşları,
ya da sade giyinenleri kumla,
toprağı sorgulayıp gizine tüneyen
ya da devin kabuğuna saldıran
dalgın kuşları,
ve açarak ağacın yüreğini
samanla, çamurla, yağmurla kuran
ıtırlı aşk yuvalarını
katılıp kendileri gibi binlercesine
gövde gövde, kanat kanat
birliğin ve devinimin ırmağını kurarak
yalnız,
haşin kuşları kayalıklarda,
ateşli kuşları, kaçakları,
tozluları, erotik kuşları,
karın ve sisin
yalnızlığında yanına yaklaşılmayan,
tüylü düşmalığında
kuru yaylaların,
kibar bahçıvanların
haydutların
müziğin mavi yaratıcılarının
şafağın dilsiz tanıklarının.

Ben, halkın
şairi, bir taşralı, kuşbaz,
koşturdum dünyada yaşamı arayarak:
kuş kuş tanıdım toprağı:
keşfettim ateşin uçtuğu yeri:
enerji kaybını
ve ödüllendirildi benim yansızlığım,
kimse bir şey ödemediyse de bunun için,
çünkü ruhuma bastım o kanatları
ve kıpırtısızlık hiç tutunamadı bende.

Kuşlar Sanatı / Pablo Neruda ...Yorumlayın-Paylaşın...

2010 Babalar Günü 2


Babacığım Seninle
Babacığım seninle,
Evimize can gelir.
Yürek dolusu sevgi,
Bize heyecan gelir.

Babacığım seninle,
Güven dolar evimiz.
Mutlulukla yıkanır,
Sevgiyle yüreğimiz.

Babacığım seninle,
Umutlar kucak kucak.
Doldurur evimizi,
Bizi sarar sımsıcak.

Babacığım seninle,
Apaydınlık yüzümüz.
Huzur bulur seninle,
Gecemiz, gündüzümüz.

Babacığım seninle,
Yarına umutluyuz.
Annemle kardeşlerim,
Seninle çok mutluyuz.

Rıfkı KAYMAZ


BABA
Sendin
Doğduğum gün
Bana ezan okuyan

Boyun kocaman
Kolların güçlü
Bir hamlede kaldırıyorsun
Üçümüzü

Her sabah gidersin
Ekmeğimiz için
Her akşam
Yorgun
Ama yüzün güleç
Dönüşün bir düğün

Biraz büyüsem
Şöyle diyeceğim
Yoo baba
Bu sabah bende sıra
Sen otur evde
Annemle
Dinlen

Ben
Koşacağım sokakları
Rızkımız için

Akşam
Elimde kocaman
Bir somun
Sevineceksin
Kimbilir nasıl
Yoo
Teşekkür etme
Dedim ya
Sıra bende

Cahit ZARİFOĞLU



...Yorumlayın-Paylaşın...

Sevgili Günlük

Hava bu hafta yağmurlu geçecekmiş meteorolojiye göre...
Yaz yağmuru çabuk geçer diyorum ama yaz mevsimine girmek için daha iki hafta var.

Bu yağmurlar toprağa bereket getirir diyorum. Çünkü uyanan doğadaki nebat türü canlıların suya çok ihtiyacı var büyüyüp gelişmek için ve suyu kökleriyle topraktan alıyorlar.


"Yağ yağmur yağ / bize bereket getir
O tarlaya bu tarlaya...
Yağ yağmur yağ / bize bereket getir"

Yağmurdan sonra toprak kokusu müthiş güzeldir diyorum; "Böyle söyleme, ölümü çağrıştırır, " diyen ninemin sesi kulaklarımda...

İşte size günün anlam ve önemine uygun bir nakarat. Bu da çocukluğumuzdan efendim. Hiç yabancı gelmeyecek size...

"Yağmur yağıyor seller akıyor / Arap kızı camdan bakıyor."

İstanbul'a yağmur yağdı. Seller aktı. Yine hayat felç oldu. Pazartesi öğleden sonra okullar sel tehlikesi olduğu için tatil edildi. Bugün salı... Karşı yakayı (Anadolu Yakası) sel almış "Bir yar sevdim el almış (mı?)". Çocukluğumun meşhur Kurbağalı Dere'si taşmış. O sırada çalışma yapan bir belediye işçisi (garibim) sulara kapılıp hayatını kaybetmiş . Çok dolu dolu bir yağmur yağışı... Her taraftan oluk gibi sular aktı. Olanlar oldu yine. Yollar çamur neyse de, su basan evlerin içi, büsbütün balçık çamur...

Beni gülümseten bir şey oldu TV'den yağmur haberlerini izlerken... Adamın biri, başına gelenleri anşlatıyor. Evini su basmış. İşe yarar bir şey kalmamış. "Sabahtan beri ağzıma bir lokma girmedi. Muhtar da sıcak bir tas çorba getirip dağıtmadı. Seçim zamanı oy istemeye gelirler ama," dedi. Hey gözünü sevdiğimin İstanbul'u... Sevgili toprağım, benim vazgeçemediğim Köy-Kentim...

Bir de şair Ümit Yaşar Oğuzcan'dan birkaç dize alalım İstanbul için:

İstanbul yağmur yağmur sevdiğim

kâh ince ince...
kâh bardaktan boşanırcasına

hele bir yağmur yağmaya görsün
ölürcesine yaşanır bu şehirde sevdiğim
ve yaşanırcasına ölünür.





...Yorumlayın-Paylaşın...

Babalar Günü Kutlu Olsun

Her yıl Haziran'ın üçüncü 'pazar' günü, dünyada 'Babalar Günü' olarak kutlanıyor. Günlüğümün bu sayfasında, Fatih Kısaparmak'ın 'Benim Babam' adlı şarkısının sözleri ve Cemal Süreya'nın 'Sizin Hiç Babanız Öldü mü?' adlı şiiriyle, hem okurlarımın bu mutlu gününü kutlamak, hem de kendi babamı anmak istiyorum.


Benim Babam


Bu adam benim babam,
sekiz köşe kasketiyle,
omuzunda sekosuyla hey!

Cebinde yok parası,
Bafra'dır cigarası,
yüreğindedir yarası,
altı çocuk büyütmüş,
bir işçi maaşıyla,
bu adam benim babam hey!

Ağlama benim babam,
ağlama naçar babam,
kara gün geçer babam hey!

Bir kapıyı kapayan,
gene açar babam,
ağlama benim babam hey!
Ağlama mazlum babam,
ağlama naçar babam,
kara gün geçer babam hey!
Bir kapıyı kapayan,
gene açar babam,
Allah büyük babam hey!

Bu adam benim babam,
derdi dağlardan büyük,
çaresiz (biçare), beli bükük hey!

Bir gün olsun gülmemiş,
rahat nedir bilmemiş,
gözyaşını silmemiş,
bir lokma ekmek için,
kimseye eğilmemiş,
bu adam benim babam hey!

Benim babam mert adamdı,
mangal gibi yüreği,
yufka gibi kalbi vardı.

Hayatım boyunca o'na özendim,
fedakârdı,
bir dikili ağacı olmadı belki
ama kendisi
onuruyla yaşayan koskoca bir çınardı.

Üstümdeki kol kanat,
sırtımı yasladığım dağ gibiydi,
ben babamın oğluyum,
tepeden tırnağa Anadolu'yum...

Fatih Kısaparmak




Sizin Hiç Babanız Öldü Mü?

Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum

Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Soylemesine maviydi kör oldum

Taslara gelince hamam taslarına
Taslar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taslarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mi?

Cemal Süreya



İLK ADIMLARIMI ATARKEN ELLERİMDEN TUTUYORDUN.
ŞİMDİ FARK EDİYORUM Kİ BABACIĞIM, ELLERİMİ HİÇ BIRAKMAMIŞSIN.


'BABALAR GÜNÜ'N KUTLU OLSUN !
...Yorumlayın-Paylaşın...

Yalnızım, Yalnızsın, Yalnızız....

Yalnızlık Şiiri


Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır
Yıldızlar aydınlık fikirler gibi havada salkım salkım
Bu gece dağ başları kadar yalnızım

Çiçekler damlıyor gecenin parmaklarından
Dudaklarımda eski bir mektep türküsü
Karanlıkta sana doğru uzanmış ellerim
Gözlerim gözlerini arıyor durmadan
Nerdesin?

Attila İlhan


...Yorumlayın-Paylaşın...
Related Posts with Thumbnails