Shakespeare'den Soneler

VAR OLMAK MI YOKSA OLMAMAK MI?
Var olmak mı, yoksa olmamak mı, bütün sorun bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter! demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!
Çünkü, o ölüm uykularında,
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
Bu düşüncedir felâketleri yaşanır yapan.
Yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururun çiğnenmesine..


61. SONE
Hayalinle açık kalsın ağırlaşan göz kapaklarım,
Baksın dursun mu istiyorsun ağırlaşan geceye ?
Durmadan bölünsün mü yani sence uykularım,
Sana benzer gölgeler oynaşırken
Gözlerimin önünde?
Yoksa yanıma kendi yerine
Ruhunu mu gönderiyorsun?
Yuvasından böyle uzakta ne yaptığımı gözlesin de,
Ayıplarımı yakalasın,
Nasıl aylaklık ettiğimi görsün,
Kıskançlığına yön versin, hedef göstersin diye.
Yok, yok aşkın büyükse de o kadar da değil şu an
Gözlerimi hep açık tutan, benim aşkım aslında
Benim şaşmaz aşkım yine, diriliğimi bozan,
Durup dinlenmeden bekçilik ettiren senin uğruna,
Senin nöbetindeyim ben,
Başka yerde sen uyanıkken
Benden çok uzaklarda...
Başkalarına yakınken...


116. SONE
Gerçekten seven gönüller arasına engel giremez bence,
Değişen her duruma uyup da, kendi de değişen aşka,
Aşk demem ben asla, ya da ötekini yüz çevirir görünce,
Kendisi de hemen yüz çevirmeye kalkan aşka !
O hiç yerinden oynamaz bir işarettir,
Fırtınalara göğüs gerer, sarsılma nedir bilmez,
Yolunu şaşırmış her teknenin kılavuz yıldızıdır,
Yüksekliği ölçülse de, değerini bilen olmaz,
Zamanın maskarası değildir aşk, al dudaklarla yanakları,
Alıp götürebilir elbet zaman, orağını savurduğunda
Ama aşkı etkilemez onun kısacık saatleri ile haftaları,
Sonsuzluğun eşiğine de dayanır o, zaman karşısında,

Yanlışım varsa eğer ve kanıtlayabilen olursa bana,
Hiç yazmamışım demek ve seven olmamışım bu dünyada.


29. SONE
bakışlarda küçümseyiş okuyorum
yalnızım, bedbahtım, tesellisizim.
gökler sağır, sesim boğuk
ve lanet okuyorum talihime
kıskançlıktan kuduruyorum
kiminin ikbalini
aczimden utanıyorum.
hazlarım iğrendiriyor beni.
o zaman sen geliyorsun aklıma,
ve birdenbire kanatlanıyorum, bir tarla kuşu gibi, mest
içim aydınlıkla doluyor, yükseliyorum yükseliyorum
neşideler söylüyorum hayata,
göklerin eşiğinden
bana ne toprağın çirkinliğinden
insanların zilletinden bana ne?
hatıran öyle sonsuz bir hazine
ve sevgin öyle büyük mutluluk ki dostum!
en mağrur hakanların tacını
hor görüyorum


Korkuyor
İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor.
Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için.
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermedigi için.
Ve ölmekten korkuyor aslında yaşamayı bilmediği için.

Bütün Mesele Hazır Olmakta
Serçenin ölmesinde bile bir bildiği vardır kaderin.
Şimdi olacaksa bir şey yarına kalmaz, yarına kalacaksa bugün olmaz.
Bütün mesele hazır olmakta...
Madem hiçbir insan bırakıp gideceği şeyin gerçekten sahibi olmamış, erken bırakmış ne çıkar, ne olacaksa olsun!
(Hamlet'ten)


8. SONE
Sen ki müziksin, müzik dinlerken hüznün niye?
Tatlılar kavga etmez; sevinç, sevinçle coşar.
Sana zevk vermeyene katlanırsın ne diye?
Can sıkanı bağrına basmakta ne anlam var?

Birbirine eş olan hoş seslerin uyumu
Yine de kulağına sıkıntı mı veriyor?
Bil ki ahengin sana tatlı bir sitemi bu:
“Parçaları dinleyip tümü unuttun,” diyor.

Dinle, iyi bir koca gibi, tek bir tel, nasıl
Yaratırsa eşiyle birlikte hoş bir ezgi,
Baba, çocuk ve mutlu ana, yapıyor fasıl:

Kulakları okşuyor tek bir sesin ahengi.
O sözsüz şarkı sanki tek bir ağızdan sana
“Değerin olmaz, “ diyor, “yaşarsan tek başına.” ...Yorumlayın-Paylaşın...

Uçurumlar


UÇURUMLAR

Her gül uçuruma yakındır kimi an
Küser acımasız rüzgârlara
Ya açılır yarı aralık kapılar
Ya kapanır sonuna dek
Bu son isyanın sonunda
Gidilen gümüş bir ova ve süreğen
bir
sis


Daha vakit vardı aslında sevmeye
Atlar uçuşacaktı yeşil orman üstünde
Bir gelincik çiçeği okşar gibi
okşayacaktım
ellerini
Henüz gözlerin yanımdaydı gülüm

Şimdi uzak suların ışıltısı almış seni

Gökyüzünün hüznü sularda akmada

Dağıstan Kılıçaslan
...Yorumlayın-Paylaşın...

Can Dostlarımız | Hayvanlar

Bir kedim var, yumuk yumuk,
Adı pamuk, kendi pamuk.
...
Dostuna dost, aslan kedim,
Gel, mindere yaslan kedim.

4 Ekim 2010, Dünya Hayvanları Koruma Günü. Bu günün anlamı dile getirmek istiyorum bu yazımda.

Can dostlarımız, sevimli arkadaşlarımız deyince aklımıza hemen hayvanlar gelir. Hayvanları sevelim, onlarla ilgilenelim. İhtiyaçlarını karşılayalım ve evimizde hayvan besleyerek onlara dost olduğumuzu gösterelim.

Hayvanlar eski zamanlarda doğada özgür ve yaban olarak yaşıyordu. İnsanlar bazı hayvanları evcilleştirdiler. Onların etinden, sütünden, yumurtasından, balından, gücünden yararlandılar.
Yabani hayvanlar ormanlarda vahşi hayatın içinde kaldı...

Evcil hayvanlar insanlarla beraber yaşamaktadır. Onlarında hakları vardır. Hayvanları her zaman korumalıyız. İyi davranmalıyız.
Masallarda öykülarde hayvanlara çeşitli isimler takılmıştır. Hiç düşündünüz mü bu isimler neden takılmıştır?
Örnek verelim:
Kurnaz tilki, korkak tavşan, aptal karga, kıral aslan, pijamalı zebra, maskeli panda, uykucu koala, sadık köpek, sadık at, minik kuzu, akıllı fare, nankör kedi vb.

Duyarlı bir blogcu olarak, Dünya Hayvanları Koruma Günü'nün anlamını, şiirlerle yansıtmanın en uygun yol olacağını düşündüm.

İnsan ve hayvan ilişkilerini, insanın hayvanlarla dostluğunu, insanın hayvanseverliğini vurgulayan, doğa ve dünya sevgisimizi pekiştiren, aşağıdaki şiirleri seçtim okurlarım için...

PAMUK KEDİM

Bir kedim var, yumuk yumuk,
Adı pamuk, kendi pamuk.
O, cin gibi gözleriyle,
Mırnav mırnav sözleriyle.
Güzel kedim cana yakın,
Fakat kızdırmayın sakın.
Öfkelenir birdenbire,
Kendisini atar yere.
Bir köşeye şöyle siner,
Biraz sonra öfke diner.
Yaklaşır da yavaş yavaş,
Sevgi ister, o yumuk baş.
Dostuna dost, aslan kedim,
Gel, mindere yaslan kedim.

(Rıfat Necdet Evrimer)


YUVA

Sordum bir gün arıya
Yok mu senin bir yuvan
Vızıldayıp gösterdi
Bana koca bir kovan

Dönüp sordum serçeye
Ya seninki nerede
Cik cik dedi benimki
Dal üstünde tepede

Annem bana o akşam
Öğütler veriyordu
Güzel güzel dinledim
Bana şöyle diyordu

Senin yuvan ikidir
Biri okul biri ev
Kıymetini iyi bil
Sev onları çok çok sev.

(...)

KEDİM

Kedim henüz bir yaşında,
Uyuyor soba başında.
Hem cesurdur, hem de kurnaz,
Bir tıkırtı duyar duymaz,
Uyanır aslan kesilir,
Gözleri volkan kesilir.


O geldiği günden beri,
Bizim evin fareleri,
Damdan, tavandan indiler,
Birer deliğe sindiler.

Koşup yakalıyor hemen,
Yuvasından, deliğinden.
Çıkanları diri diri,
Artık bunlardan hiç biri.
Dolaplarıma girmiyor,
Kitaplarımı kemirmiyor.

(Orhan Seyfi Orhon)


NE GÜZELDİR HAYVANLAR

Evimizde yaşarlar,
Elimize bakarlar,
Türlü işe yararlar,
Evcilleşmiş hayvanlar


Ne güzeldir tavuklar,
Folluk dolu yumurtalar,
Hep bal yapar arılar,
Ne güzel şu hayvanlar


Sütlerini içeriz,
Kimisine bineriz,
Öküzle çift süreriz,
Yararlıdır hayvanlar

Kılları var, yünü var,
Süzgün bakar mandalar,
Kedi, eşek ve atlar,
Ne güzel şu hayvanlar

Arabaya koşarız,
Uzun yollar aşarız,
Güçlerine şaşarız,
Ne güzel şu hayvanlar

Ormanları süslerler,
Gece, gündüz öterler,
Bize, dostluk ederler,
Çok tatlıdır, hayvanlar

(Hasan Şen)

KELEBEKLER

Benim adım kelebektir
İşim gücüm eğlenmektir
Kanatlarım tülden ipek
Dolaşırım çiçek çiçek

Kelebekler, ne süslü ne güzel; ama, ne kısa ömürlü hayvanlardır. Onları uçarken gördüğümüzde renklerini, çiçekten çiçeğe konuşlarını hayranlıkla izleriz.
Özgürce uçarlar.

Ömürlerinin ne kadar kısa olduğunun ve birkaç gün sonra bu dünyadan, iz bırakmadan gideceklerinin farkında mıdırlar acaba?
Güzelliklerinin farkında mıdırlar acaba?

Bırakalım, sıcak güneşin altında özgürce uçsunlar onlar.

Kanadı benek benek
Ufacık bir kelebek,
Konmuştu papatyaya
Papatya pek haindi

Birdenbire silkindi
Onu düşürdü çaya
Islanınca kanadı
Kelebek uçamadı

Mâhkum oldu ölmeye.
Bir arı geçiyordu
Hain çiçeğe sordu:
- Niçin öldürdün? diye

Bunu yapıp vesile
O sivri iğnesiyle
Geldi üstünde kaldı
Emerek derin derin

Boğulan kelebeğin
İntikamını aldı!...

(Yaşar Nabi Nayır)





HAYVANLARIN KORUNMASI İÇİN NELER YAPALIM?

1- Zor durumda kalmış hayvanları koruyalım. Onların bakımına yardımcı olalım.
2- Bakımını üstlendiğimiz hayvanların yiyeceklerini, içeceklerini düzenli verelim. Aşılarını zamanında yaptıralım.
3- Hayvanlara eziyet edilmesi, insanlıkla bağdaşmaz. Böyle davranışlar yasalarımıza göre suçtur. Bu suçu işleyenleri uyaralım.


4- Kuşların, karıncaların yuvalarını bozmayalım. Yumurtalarını almayalım. Avlanma mevsimi dışında, kesinlikle av hayvanlarını avlamayalım.
5- Hayvanları korkutmayalım, ürkütmeyelim. Onlara şakadan da olsa eziyet etmeyelim.

6- Bakamayacağımız hayvanları eve almayalım. Biz almazsak, belki bakabilecek biri alır.
7- Yiyecek artıklarımızı, özellikle ekmeği, çöplüğe atacağımıza yakınımızda bulunan hayvan besleyicilerine verelim.

8- Sapanla kuş avlamayalım. Avlamak isteyenlere engel olalım.
9- Yaz sıcaklarında, evcil hayvanlar için uygun yerlere su ve yiyecek koyalım.

...Yorumlayın-Paylaşın...

Dünya Çocuk Günü

Dünya Çocuk Günü, her yıl ekim ayının ilk pazartesi günü kutlanmaktadır.
İnsanlığın mutluluğu, dünyamızın güzelleşmesi, çocukların korunmasına, iyi yetişmesine bağlıdır. Barış içinde yaşamak, güzellikleri paylaşmak, eğitimle olur. Dünya Çocuk Günü, çocuklar arasında ortak duygular oluşmasını, ulusların barış içinde yaşama özlemlerinin pekişmesini amaçlar.
Bu amacın gerçekleşmesi için Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1959 yılında daha iyi bir yaşam, mutlu bir çocukluk dönemi için 'Çocuk Hakları Bildirisi' ni yayınladı.

Kim Demiş Çocuk Küçük Bir Şeydir
Bir Çocuk Dünyada En Büyük Şeydir


DÜNYA ÇOCUK HAKLARI BİLDİRİSİ

1.
Her çocuk bu bildiride belirtilen haklardan yararlanmalıdır. Hiçbir çocuk ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal inanç nedeniyle ayrı tutulamaz.
2.
Her çocuk korunacak ve özel bakım görecektir. Çocuğun iyi koşullar altında zihnen ve bedenen gelişmesi sağlanacaktır. Bu amaçla hazırlanacak yasalarda çocuk yararına olacak durumlar göz önünde tutulacaktır.
3.
Her çocuk doğduğu andan itibaren bir isme ve yurttaşlığa hak kazanmalıdır.
4.
Çocuk sosyal güvenlikten yararlanmalıdır. Sağlıklı büyüyüp gelişmesi için gereken çaba gösterilmelidir.
5.
Fiziksel, zihinsel, ya da sosyal bakımdan özürlü çocuğa gerekli tedavi, eğitim ve bakım sağlanmalıdır.
6.
Çocuktan sevgi esirgenmemelidir.
7.
İlköğretim eğitimi parasız ve zorunlu olarak çocuğa sağlanmalıdır. Çocuklar genel bilgilerini arttıracak, yeteneklerini geliştirecek, toplumsal sorumluluklar yüklenecek biçimde yetiştirilmelidir.
8.
Çocuk her koşulda koruma ve kurtarma olanaklarından ilk yararlananlar arasında olmalıdır.
9.
Çocuklar her türlü istismar, ihmal ve sömürüye karşı korunmalı ve hiçbir şekilde ticaret konusu olmamalıdır.
10.
Çocuk, ırk din ya da başka bir ayrımcılığı teşvik eden uygulamalardan korunmalıdır.
(Aslından kısaltılarak alınmıştır.)


Türk Çocuk Hakları Bildirisi

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirisi'nin ışığı altında Türk Çocuk Hakları Bildirisi hazırlandı. Bu bildiri 28 Haziran 1963 günü UNESCO Türkiye Milli Komisyonu 7. Genel Kurulunda kabul edildi.

1- İyi bakım, iyi yetiştirilme ve çocuğa uygun bir eğitim, her yerde ilgi, sevgi ve yardım görme her Türk çocuğunun hakkıdır. Resmi, özel her kurum, her yurttaş bu çocuk hakkını tanımak, eldeki olanaklarla onu gerçekleştirmek yükümlülüğündedir. Sıkıntı içinde bulunan çocuğun kurtarılmasına öncelik verilir.
2- 16 yaşından önce hiç bir çocuk resmi öğrenimden alıkonularak özel işlerde çalıştırılamaz. Hiç bir şekilde sömürülemez.
3- Her ana baba çocuğuna bakmak, onu bilgili, becerili ve en iyi şekilde yetiştirmekle yükümlüdür. Orta dereceli öğrenime devam etmeyen, edemeyenlerin gerekli bilgi ve becerileri kazanmaları için devlet kurslar açar. Ana babanın yeterli olmadığı durumlarda bu görev çocuğun birinci derece yakın akrabalarına ve devlete düşer.
4- İlk öğrenimden sonra orta dereceli okullara devam etmeyenler, edemeyenler için teknik, tarımsal bilgi ve beceri kazandıran kurslar açılması ve bu kurlardan çocukların yararlanması için, Milli Eğitim Bakanlığı, Belediye Başkanlığı ve muhtarlar işbirliği yapmakla yükümlüdür.
5- Sakat ve uyumsuz çocukların iyileştirilmeleri, yaşama zorluğu çeken çocukların kurtarılmaları, durumlarına uygun bir meslek için kendi yaşamlarını kazanacak derecede başarılı ve güçlü yetiştirilmeleri ana baba ile birlikte devletin ve bu amaçla kurulmuş örgütlerin ödevidir.
6- Çocuğun korunması ile ilgili yasalar öncelikle hazırlanıp çıkarılmalı, geciktirilmeden uygulanmalıdır.


YAŞAMA HAKKI

Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesine Göre
Madde 6:
1.Taraf Devletler her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler.
2.Taraf Devletler, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabayı gösterirler.
Madde 7:
1. Çocuk doğumdan hemen sonra derhal nüfus kütüğüne kaydedilecek ve doğumdan itibaren bir isim hakkına, bir vatandaşlık kazanma hakkına ve mümkün olduğu ölçüde ana –babasını bilme ve onlar tarafından bakılma hakkına sahip olacaktır.
Madde 8:
1.Taraf Devletler yasanın tanıdığı şekli ile çocuğun kimliğini; tabiyeti, ismi ve aile bağları dahil, koruma hakkına saygı göstermeyi ve bu konuda yasa dışı müdahalelerde bulunmamayı taahhüt ederler.


EĞİTİM HAKKI

Eğitim hakkı çocuğun en önemli haklarından biridir.
Anne ve çocuk ölümlerinin önde gelen etkenlerinden biri, annenin eğitim düzeyinin düşüklüğü ya da hiç okuma, yazma bilmemesidir. Okuma, yazma bilmemek, insanların yaşadıkları toplumlarda, bütün halklar ve toplumlar arasında anlayışı barışı ve hoşgörüyü, iki cinsiyet grubu arasında eşitliği öngören bir ruhla yer almalarını güçleştirir.
Şu halde hem bireyin, hem toplumun gelişmesi; herkese yeteneği, kapasitesi ve ilgisi doğrultusunda eğitim görme hakkının sağlanmasına bağlıdır.

DÜŞÜNCE VE DUYGULARI İFADE ETME HAKKI

Çocuk, düşüncesini özgürce açıklama hakkına sahiptir. Bu hak ülke sınırlarına bağlı olmaksızın; yazılı, sözlü, basılı, sanatsal biçimde veya çocuğun seçeceği başka bir araçla her türlü haber ve düşüncelerin araştırılması, elde edilmesi ve verilmesi özgürlüğünü içerir.
Bu hakkın kullanılması yalnızca:
a) Başkasının haklarına ve itibarına saygı,
b) Milli güvenliğin, kamu sağlığının ve ahlakın korunması nedenleriyle ve kanun tarafından öngörülmek ve gerekli olmak kaydıyla yapılan sınırlamalara konu olabilir



SOKAK ÇOCUKLARI

“Biz tehlike değiliz, tehlikedeyiz.”

Sokak çocuklarının çoğu kimsesiz değildir; ancak içinde bulundukları aile bağlarının niteliği, bu çocukları ya sokaklarda çalışarak aile bütçesine yardımcı olmaya ya da evden kaçmaya yönelten nedendir.
Onlar içinde yaşamak için uğraş verdikleri topluma yabancılaşmışlardır. Onlar genellikle uyuşturucu kullanmaya ve suç mağduru ya da sanığı olma tehlikeleri ile karşı karşıdırlar. BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’si (ÇHS) çevresinde ele alındığında bu çocuklar, özel koruma önlemlerine muhtaç çocuklardır.
İnsanlar, çocuklarınızı sokaklara bırakmayın. Sokak çocukları için acil tedbirler alalım ve onları koruyalım.

Çocuklarına Değer Veren Uluslar,
Geleceğini Hazırlıyor Demektir...


Uçurtma

Çocuklarımız neleri sevmiyorlar ki...
Uçurtmayı seviyorlar sözgelişi,
Bir havalandı mı uçurtmaları
Daha da güzelleşiyorlar.
Maviliklerde gözleri
Özgürlüğü yaşıyorlar
Uçurtmalarla birlikte.


Koparıp da iplerini hele
Bir kurtuldular mı ellerinden,
Öylesine seviniyorlar ki,
Gidiş o gidiş, bile bile...

Kızalım mı umursamayışlarına?
Kendi yaşamlarını izliyorlar boşlukta.
Onlar da birer uçurtma değil mi?

Bizim de ne süslü uçurtmalarımız vardı,
Alıp başlarını gitmediler mi?
Gözümüzden bile esirgerdik
Hangi birinin ipi kaldı elimizde?

(Rıfat Ilgaz)
...Yorumlayın-Paylaşın...

Şimdi Okullu Olduk!

Yarın, 20 Eylül Pazartesi tüm yurtta okullar açılıyor...
Öğrencilerini çok seven ve özleyen bir "emekli öğretmen"im. İki yıldan bu yana okulumdan, öğretmen arkadaşlarımdan ve öğrencilerimden uzaktayım. Ama yüreğim ve iyi dileklerim hep onlarla...

Öğrencilerimin bütün şarkıları, kulaklarımda çınlıyor şu an...

Daha dün annemizin
Kollarında yaşarken
Çiçekli bahçemizin
Yollarında koşarken

Şimdi okullu olduk
Sınıfları doldurduk
Sevinçliyiz hepimiz
Yaşasın okulumuz


2010-2011 Öğretim Yılı yurdumuza, milletimize, ailelere ve öğrencilerimize hayırlı olsun. Verimli ve üretken geçsin.

Dileğimdir:

* Öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve veliler yıl içinde bıkmadan yorulmadan verimli çalışmalar yapsınlar.

* Sınıflarda karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörü olsun.

* Öğrenci merkezli yapılan eğitim ve öğretimde öğrenciler katılımcı, öğretmenler rehber olsun.

* Kültürümüzü oluşturan etik davranışları öğrenelim ve sergileyelim.

* Öğrencilere üniteler boyunca "Beyin Fırtınası" yaptırarak düşünce ufuklarını açalım. Böylece, soran ve sorgulayan kişiler olabilsinler.

* Okulda ve evde öğrencilerle "Çoklu Zekâ" uygulamaları yaparak, onları her yönden tanıyalım ve o yönlerini geliştirmeye yönlendirelim.

* Öğrencilerimizi sadece "sözel ve sayısal zekâ" yönünden değerlendirmeyelim. Bunun yanı sıra onların müziksel-ritmik, bedensel-kinestetik, doğal, kişilerarası ve içsel zekâlarını da dikkate alalım ve onları bu yönleriyle de onurlandıralım.

* Yerine göre ödül verelim, cezaya pek yönelmeyelim ya da şiddet içermesin cezalarımız.

* Ders aralarını mutlaka oyunla değerlendirelim.

* Müsamere, atletizm yarışmaları, resim sergileri, müzik koroları, şiir okuma dinletileri ne güzel toplu gösterilerdir. Öğrencilerimizle hazırlanalım, velilerimize izletelim.

Bu önerilere uyarsak, çocuklarımızı geleceğe daha doğru ve daha iyi hazırlamış oluruz.

Şimdi de, öğretmenlik mesleğini onurunu dile getiren, çok sevdiğim bir şiiri yazıyorum:

Ben bir öğretmenim
Okulların birinde
Duymayı, düşünmeyi öğretirim.
Derslerimde...

Bir söz yağmurudur, ders dediğin de,
İnsan göklerinden, rahmet yerine,
Kitaplar dolusu yağar da yağar...
Benim çocuklarım bu bahçelerde,
Bu yağmur altında ıslanmadalar.
Bir yağmur sonrası gelin seyredin,
Her taraf tepeden tırnağa bahar...

Bulutsuz masmavi dünyalarına,
Sevginin, sevincin güneşi doğar.
Böyle çocuklarla dolar her yanım,
Çocuklar kardeşim,
Çocuklar arkadaşım,
Canım...


Onlarda toplanmıştır
Geçip giden zamanım,
Bir parıltı görsem gözlerinde,
Bilgiden, anlayıştan yana,
Bir hal olur bana...

Zannedersiniz ki,
Dünyalar benim...
Çocuklar, kitaplar, yazı tahtası
Enine boyuna bütün zamanlar,
Dört duvar arası bir dersanede,
Her dinden her dilden gelmiş insanlar.
Bizimle konuşur hayal ederler,
Bağlanırız kalırız kendilerine.
Hikâye anlatır, şiir söylerler,
Mutluluk üstüne, ümit üstüne...

(Ben Bir Öğretmenim | M. Gündüz Göktürk) ...Yorumlayın-Paylaşın...

Ramazan Bayramı

Ramazan orucumuz bitti ve bayrama erdik elhamdülillah.

Kültürümüzde dini bayramlar önemli yer tutar. Sabah ailenin erkekleri bayram namazına giderler. Ailenin hanımı kahvaltı sofrasını hazırlar. Namazdan çıkanlar eve gelince bayramlaşma başlar.


Eller öpülür. Oruç uğurlanır ve kahvaltı edilir. Sonra aile ziyaretleri başlar akrabalarla ve komşularla bayramlaşmak için. Şekerler tatlılar bilhassa baklava ikram edilir. Sohbet edilir.

Bayram ziyaretleri kısa sürer. Büyüklere gelen küçüklere iadeyi ziyaret âdettendir.

Ne yazık ki İstanbul gibi büyük bir şehirde bu işin zorlukları çok.

Yaşlıları ve kimsesizleri ziyaret etmekte sonsuz güzellikler saklar içinde. Sevabı büyüktür.



Nice nice güzel bayramlara hep beraber sağlık, mutluluk ve barış içinde...

Bayram sabahı oğullarımı, gelinlerimi ve torunlarımı bekleyeceğim ben. Kardeşlerimi ve ailelerini.
Onlar gelince elimi öptüreceğim ve tüm sevgimle onları öpeceğim.


Bu günleri gösterdiği içinde Allahıma şükredeceğim.

Bizden çok uzaklarda olan kardeşim Kamil de telefon edip bizle bayramlaşacak. Her bayram arar bizi o...

...Yorumlayın-Paylaşın...

Bir Aşk Şiiri | İlhan Berk

Güzel

Güzel
ölüm daha kolaydır sevmekten
der ya Aragon
Anla ki ölüme benzer seni sevmek


güzel ve beyaz... -editörşey.


Sözcükler ki alevdir
Ve karadır şairlerin hayatları

Hem nice şiirlerde nice aşklarda
Tarar saçımızı ölüm

Aşk ki bazan solgun bir ilçedir
Sürdürür derinliğini

Neden “en çok” acı ustası şairlerdir
En çok taşırlar çünkü aşkları

Ben ki yatağımdan tedirgin bir suyum
Besbelli ki aşka ve ölüme çalışıyorum

(İlhan Berk)

[Şair İlhan Berk, 28 Ağustos 2008'de 40 yıldır yaşadığı Bodrum'da öldü. Onu, ölümünün ikinci yılında, bu 'Güzel' adlı aşk şiiriyle anmak istedim.
Üstte yayımlanan fotoğrafı, blogdaş EditörŞey, şair İlhan Berk'in çok sevdiği İstanbul Galatasaray'daki 'Balık Sokak'ta rastladığı bir çiçekçi dükkânında çekmiş. Teşekkürler EditörŞey...]
...Yorumlayın-Paylaşın...

Zafer Bayramı

Bugün, yalnızca Türkiye'nin değil, bütün dünya tarihinin akışını değiştiren Dumlupınar (Büyük Taarruz) Savaşı'nı 30 Ağustos 1922'de kazanarak büyük zafere ulaşışımızın 88'inci yıldönümü.

Kendini esir etmek isteyen düşman güçlere karşı, kadınıyla, çocuğuyla, ordusuyla büyük bir savaş veren ulusumuz, kazandığı bu önemli savaşla büyük bir 'kurtuluş destanı' yazmıştır.

Bu mutlu günün yıldönümünde, bu zaferi bize yaşatan Atatürk'e, silah arkadaşlarına ve kahraman ordumuza şükran, minnet ve saygılarımızı sunuyoruz.
Zafer Bayramımız hepimize kutlu olsun...
Zafer Bayramı anısına, günün anlamına uygun bir demet şiir sunuyorum.

Bu Vatan Kimin?


Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır;
Bir tarih boyunca, onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir...

Tutuşup: kül olan ocaklarından,
Şahlanıp: köpüren ırmaklarından,
Hudutlarda gaza bayraklarından,
Alnına ışıklar vuranlarındır...

Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır...

İleri atılıp sellercesine,
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir...

Tarihin dilinden düşmez bu destan:
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı bir yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir...

Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlısında görenlerindir...

Orhan Şaik Gökyay


Akdeniz'e Doğru

Eğilmez başımıza taç yaptık hürriyeti,
Zaferle kalbimize yazdık cumhuriyeti...

Sakarya'dan su içen o çelik süngülerle,
Yuvaları dağılmış, yılmaz bir avuç erle,

"Hedef Akdeniz, asker!" diyen parmağa koştuk;
Zafer bahçelerinden gül koparmaya koştuk.

Yol gösterdi göklerden bize binlerce yıldız,
Kıpkızıl ufuklardan taştı al bayrağımız;

Koştuk aslanlar gibi kükreyip dağdan dağa,
Canavarlar dişinden vatanı kurtarmaya...

Vahşetlere dikilmiş gözlerimiz dumanlı,
Hürriyete susamış yanık bağrımız kanlı;

Çılgınca atılarak şanlı Dumlupınar'a,
Süngümüzden şan verdik coşkun yıldırımlara...

Sakarya'dan su içen o çelik süngülerle,
Yuvaları dağılmış, yılmaz bir avuç erle,

Eğilmez başımıza taç yaptık hürriyeti,
Zaferle kalbimize yazdık cumhuriyeti...

Ömer Bedrettin Uşaklı


Akdeniz'e

26 Ağustos, gece sabaha karşı,
Topların çelik ağzı çaldı bir hücum marşı.

Bu ölüm bestesinin içinde yandı dağlar,
Alt üst oldu siperler, eridi demir ağlar.

Fırtınadan yeleli, yıldırımdan kanatlı,
Alevlerin içinden geçti binlerce atlı.

Çığlıkla, iniltiyle sarsıldı, köşe bucak,
Savruldu gökyüzüne: kafa, kol, gövde, bacak!

Rüzgârlarla atbaşı yarış etti bu akın,
Şimdi yakınlar uzak, şimdi uzaklar yakın!

Akdeniz, ayakları altında ordumuzun,
Mavi bir atlas gibi serilmişti upuzun.

Çekti Kadifekale albayrağını yine,
Güzel İzmir büründü yine eski rengine.

Süngüler ilk amaca tam on dört günde vardı,
O gururlu alınlar yere düşüp yalvardı.

Yusuf Ziya Ortaç



30 Ağustos

Otuz Ağustos...
Ufukta bir duman, bir toz.
Türk süvarisi yürüyor; uzakta,
Top sesleri homurdanmakta.
Köpük içinde, tere batmış atlar...
Bunlar at değil.
Ayaklı kanatlar.

Sisli tepelerde gölgeler boğuşuyor
Gölgeler düşüyor, kalkıyor, koşuyor
Süngüler parlıyor,
Eziyor, vuruyor;
Mehmetçik yeni Türkiye'yi yoğuruyor.
Bir sürünün dağılışı.
Boğulan bir boğazın kısık nefesi...

Bir el, Akdeniz'i gösteriyor.
Bir el ki, bütün cihana bedel.
Uçuyor atlar, köpüklü kanatlar.
Kaçıyor gölgeler,
Eriyor mesafeler...
Dokuz Eylül, İzmir,
Sanki bir gelincik tarlası,
İki sevgilinin kavuşması,
Gözler yaşlı, denizler sapsarı,
Sevinç içinde çırpınıyor, Akdeniz'in dalgaları.

Server Ziya

Akdeniz Kıyılarında

Yaslı gittim, şen geldim,
Aç koynunu ben geldim,
Bana bir yudum su ver,
Çok uzak yoldan geldim.

Korkma, açıl! Şen yurdum,
Dağlara ordu kurdum;
Açık denizlerine,
Süngümle kilit vurdum.

Rüzgârlardan atım var,
Şimşekten kanadım var,
Göğsümde al yapılı,
Gazilik beratım var.

Rüzgâr bana at oldu,
Şimşekler kanat oldu,
Eğilin gökler dedim,
Bulutlar kat kat oldu.

Irmaklar gibi taştım,
Yalçın kayalar aştım,
Hakk'a şükürler olsun,
Geldim sana ulaştım.

Varsın, yansın ocağım,
Kurtuldu al sancağım,
Bayrağımın altında,
Ben hür yaşayacağım.

Deniz, deniz, Akdeniz!
Suları berrak deniz,
Karşıda yâr ağlıyor,
Gideyim, bırak deniz!

Açıldı Kale yolu,
Göründü Gelibolu,
Bırak beni gideyim,
Orası yârla dolu.

Yürü ey şanlı Gazi!
Kılıcı kanlı Gazi!
Meriç seni bekliyor,
Büyük ünvanlı Gazi!

Samih Rifat



Bayrak

Rengini kanımdan alan bayrağım
Atamdan yadig
âr kalan bayrağım
Gözüme, gönlüme dolan bayrağım
Selam sana halden, maziden selam

Ne güzel bayram bu, ne büyük seyran
O güzel rengine hayranım hayran
Yoluna bir değil, bin canım kurban

Ey mavi göklerin süsü, gururu
Ey cennet yurdumun sönmeyen nuru
Uçarken Türklüğün kalbine doğru
Al, götür gönlümü o kutlu yere
Çatma gül çehreni ne olur bu kutlu ere.

Kadir kıymetini bilmedim mi ben?
Senin için ağlayıp gülmedim mi ben?
"Öl," dedin de sanki ölmedim mi ben?

Sevgimi, aşkımı anla bayrağım
Dalgalan şerefle şanla bayrağım
Nazlı bakışından ilham alarak
Sana şiir yazdım ey güzel bayrak
Yüreğim ne biçim çarpıyor bir bak

Vurgunum ezelden ay yıldızına
Altında toplanan oğul kızına.

(?)



...Yorumlayın-Paylaşın...

Bir Anı | 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi

Kadın hızla yataktan fırladı. Gece yarısı onu uykusundan uyandıran neydi. Birden, bir sallantının ortasında bulmuştu kendini. “Ne oluyoruz,” diye düşündü...
Ne oluyordu? Bir yandan uyku sersemliğini üstünden atmaya çalışıyor, bir yandan da hızlı bir şekilde düşünüyordu. Yer sarsılıyor. Deprem! ”Oğlum, eşim!.. Hemen aşağıya inmeliyiz. Üstüm başım...”
Salonda uyumuştu. Hızla yatak odalarına yöneldi. Hem yürüyor, hem de oğluna ve eşine sesleniyordu.
— Serkan, Ahmet!
Yer sanki ayağının altından kayıyordu. Kalbi de bedeninden ayni şekilde fırlayacakmış gibi atıyordu. Derinden derine bir çatırtı sesi duyuldu. Sanki yerin altı inliyordu. Uğultu ve sallantı devam ederken evin içinde devrilen eşyaların sesi geldi. Ayni anda Ahmet Bey ve oğlu Serkan odalarından koridora çıktılar. Oldukları yerde birbirlerine baktılar. Gözgöze geldiler. Ayni anda ayni şeyi düşündüler. Kirişlerin altı!
Kirişlerin altında durmak lazım. Sarsıntı çok şiddetli... Aman Allah’ım ev âdeta bir ileri bir geri gidiyor. Yıkılacak, yıkılacak!.. Dayanmıyacak galiba...
Onlar kirişlerin altında âdeta donmuş gibi dururlarken ev beşik gibi sallanıyordu...
Evin dar koridorunda üç yetişkin insan, üç ruh, üç nefes sessizce kâbusun bitmesini beklediler. Çok uzun gelen bir zaman sürecinden sonra, nihayet sarsıntı durdu. Hemen el feneri, anahtar ve bir ceket alındı. Aynı anda elektrikler kesildi. El fenerinin yardımıyla hızla aşağı indiler. Karanlıkta merdivenler hem yüksek, hem çok fazla görünüyordu. Apartman sakinleri ayni anda dairelerinden çıkmış olsa gerek yoğun bir trafik var merdivenlerde...
Sonunda kendilerini zifiri karanlığın içinde buldular. Oh! Nihayet açık havadaydılar.

Her yer karanlık ve garip bir sessizlik hüküm sürüyor. Oldukları yerde hiç kımıldamadan kendilerini, birbirlerini ve sessizliği dinliyorlar. Birdenbire karanlığı yırtan bir ses duyuldu:
Ah! Ahh! Ahhh!
Birine bir şey oldu, ama ne? Karanlıkta çığlık atan adamın sesini dinliyorlar şimdi... Sessizlikte, yeniden sesler yükseldi:
Ah! Ahh!
Kim bu?
Ah! Ahhhh!
Ses karşıdan geliyor.
Yahu yardım edin adama!

Onlar kımıldamadılar, kımıldayamadılar ama komşu Hulusi Bey o tarafa doğru seğirtti. Karanlıktan bir takım sesler geliyor şimdi, bir kuyudan çıkar gibi...
Ayağım...
Ahh! Ahhhh!
Bir araba yok mu? Hastaneye gitmesi lazım...
Aniden sesler çoğaldı. İnsanlar üzerlerine serpilen ölü toprağından aynı anda kurtuldular sanki... Sokaktaki arabalar, evlerin yıkılma ihtimaline karşı arsaların kenarına çekiliyor. Farların aydınlattığı yolda koşuşan bacaklar, kaçışan insanlar... Kurtulma iç güdüsü bu...
Aman Allah’ım! Bu nedir? Alevler...
İlerde yangın var!
Ne depremdi ama... Hepimize geçmiş olsun.
Geçmiş olsun... Uzun sürdü. Mutlaka bir şeyler olmuştur bir yerlerde...

Bir komşu, minibüsüyle yaralıyı alıp hastaneye götürdü. Yeni gelenler birbirlerine soruyorlar:
Ne olmuş? Ne olmuş?
Karşı apartmandan bir adam... Kaçayım derken apartımanın cam kapısına çarpmış. Kırılan camlardan ayağı kesilmiş... Çok kan kaybediyordu, hastaneye götürdüler...

Komşuların içi rahatladı. Neyse, adam hastaneye kaldırılmış. Orada, gereken yapılır diye düşünüyorlar. Artık kendi işimize bakalım. Gözler karanlığa alıştı. Herkes sokağı boşaltıyor şimdi... Yan taraftaki arsaya gidiyorlar.
Ahmet Bey ve ailesi de yan taraftaki arsaya gittiler. Kaldırım kenarına oturdular. Apartman sakinleri birbirlerinin yakınındalar... Çocuklar ana ve babalarına iyice sokulmuşlar, uykulu uykulu etraflarına bakıyorlar.

Her kafadan bir ses çıkıyor:
Ben uyuyordum, ne olduğunu anlamadım. Bir de baktım ki deprem oluyor.
Ben de uyuyordum. Annem uyandırdı.
Saat kaçta oldu deprem?
Tam 3.02'de. Hemen saate baktım.
Çocuklar çok korktular...
Allahım sen koru bizi! Yarabbim...

Karanlıkta sağa sola gidenler. Arabalarını kaldırım kenarına park eden insanlar... Korkudan birbirine sokulan insanlar. Ağlayanlar, ağlayanlar...
İtfaiyenin siren sesleri... Ne çok itfaiye aracı gidiyor. Yangın büyüdü. Alevler karanlığı yararak gökyüzüne çıkıyor...

Bir araba geldi, yanlarında durdu. İçinden çıkan orta yaşlı bir bey önce apartmana baktı. Apartman karanlıkta bir heyulâ gibi gözüküyor ve yerli yerinde duruyordu. Yaşlı bey, heyecanla sordu:
Metin nerede? Metin nerede?
Hangi Metin?
Metin Şen!
Bilmiyoruz. Buralardadır. Bir şeyimiz yok.
Siz nerden? Sizde bir şey var mı?
Ben Avcılar Şükrü bey... Hiç sormayın. Karşımızdaki apartman çöktü. Beş kat birden. Sadece en üst kattan iki kişi çıktı...

İnsanlar korkuyla başlarını çevirip konuşan adama sokuldular... Yürekleri taş kesilmiş... Beyinleri söylenenleri algılamak için uğraşıyor sanki...
Ya! Eee...
Yaa... Enkazdan 'İmdat! Bizi kurtarın,' diye sesler geliyor. Çok karanlık... Yapılacak bir şey yok...
Ellerini iki yana açıyor, çaresizcesine...


Herkes felâkete uğrayanlara acıyor ve “Çok şükür bizim bir şeyimiz yok,” diye düşünüyor.
Yine eski yerlerine dönüyorlar. Yıkılan evi ve enkaz altında kalanları unuttular bile... Onlar şimdi kendi durumlarını düşünüyorlar. Yeni bir deprem olacak mı diye bekliyorlar. Yürekleri “pıt, pıt, pıt “ çarparak...
Arabaların radyoları dinleniyor merakla... İşte beklenen haber:
İstanbul’da saat 3.02’de şiddetli bir deprem olmuştur. Deprem 45 saniye sürmüştür. Depremle ilgili haber merkezimize gelen bilgileri anında size ulaştıracağız...

Kadın içinden tekrarladı. 45 saniye. 45 saniye haa!..
Halbuki birkaç dakika gibi gelmişti. Korku muydu bu uzun süre sallandı intibaını veren?
Kadın oturduğu yerden etrafını izlemeye ve haberleri dinlemeye devam etti her saat başı... Yeni gün nelere gebe, diye düşündü. Neler oldu bu gece... Sabah ola, hayır ola...
Merak ediyordu bir çok şeyi. Zaman zaman artçı sarsıntılar devam ediyor. Ama bunlar ilk sarsıntı kadar korkutmuyor. Çünkü hem dışarıdalar, hem de emniyetteler bu açık arazide...

Ama cep telefonları çalışmıyor. Haberleşme yok ne yazık ki...
Sinir bozucu uzun bir bekleyişten sonra ortalık yavaş yavaş ağarmaya başladı. Etraf yavaş yavaş seçilmeye başladı. Güneş ufuktan yükselirken altın ışıklarını yer yüzüne saçıyordu. Gerçeklerin su yüzüne çıkma zamanı gelmişti artık...

Saat 6.00’da eve girdiler. Onlar yeni girmişti ki bir sarsıntı daha oldu. Bu ilki kadar şiddetli değildi. Bu sefer dışarı çıkmadılar. Elektriklerin gelmesini beklediler. Elektrikler geldi. Televizyonu açtılar. Her kanalda deprem haberleri ve görüntüleri... Deprem, çok geniş bir alana yayılmış.

Adapazarı, İzmit, Gölcük, Yalova ve İstanbul-Avcılar en çok zarar gören yerler... Bu büyük bir felâketti. Yaşanan dehşetin görüntüleri yürek sızlatıyor. Enkaz, enkaz, enkaz yığınları...
Altında çıkarılmayı bekleyen binlerce yaralı ve ölü insan...
Kırk beş saniye süren güçlü bir tokadın izleri ve sonuçları bunlar... Görüntüler korkunçtu.


Aile fertleri oturdukları kanepede arkalarına yaslandılar ve birbirlerine baktılar üzüntü dolu gözlerle... 'Allahım sen yardım et felâketzedelere,' dedi kadın.
Sonra, hepsi birden derin bir soluk aldı. Bu solukta, ucuz kurtulmanın ve yaşıyor olmanın sıcak sevinci gizliydi sanki...
Her şeye rağmen hayat güzeldi ve yaşanmaya değerdi...

İnci ARSLAN 20.09.1999 İstanbul


17 Ağustos 1999 Marmara depreminde
hayatını kaybedenleri saygıyla anıyorum...
...Yorumlayın-Paylaşın...

Hayırlı Ramazanlar

Ramazan ayı ve oruç insanın nefsiyle hesaplaşmasıdır. Şöyle ki; insanlar sabırla sınanır. Dilimize, midemize ve elimize sahip olmaya çalışırız. Nefsimiz terbiye olur. Öğreneceğimiz çok şey vardır bu ayda. Aç kalmanın insanı derinden etkiliyebileceğini anlarız. Bu ayda bir içe açılma, sessizlik, manevi ufka yönelme yaşanır. Bu kutlu ayda, bir mümin olarak üzerimize düşen vazifeleri yerine getirip getirmediğimizi sorgularız

Kur'an-ı Kerim de Oruçla İlgili Ayetler:

Ey îman edenler! Sizden önceki (ümmet)lere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de oruç tutmak yazıldı (farz kılındı). Olur ki bu sâyede takvâya erersiniz.
Bakara - 183

- (Farz kılınan oruç) sayılı günlerdir. Sizden kim, (o günlerde) hasta veya seferde ise, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (oruç) tutar. (İhtiyarlığından veya tedâvisi mümkün olmayan bir hastalıktan dolayı) oruç tutmaya gücü yetmeyenlere, (her güne karşılık) bir yoksulu (sabah-akşam) doyuracak bir fidye vermesi (gerekli)dir. Kim de gönülden gelerek (daha fazla) bir ihsanda bulunursa, bu, onun için daha hayırlıdır. Bununla beraber (zor da olsa), (işin önemini) bilirseniz, oruç tutmanız, sizin için daha hayırlıdır.
Bakara - 184

- (O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, Kur'ân; insanlara hidâyet (doğru yol) rehberi, doğru yolun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak onda(ki Kadir gecesinde) indirildi. Sizden kim (mâzereti olmaksızın) bu ay(ın ilk hilâlin)e erişirse/görürse hemen orucunu tutsun, kim de hasta veya seferde (olup da yer) ise, tutmadığı günler sayısınca (câiz olan) başka günlerde (orucunu kazâ etsin). Allah sizin hakkınızda kolaylık ister, zorluk istemez. Bu da, o sayıyı (kazâ ile) tamamlamanız ve size yol göstermesine karşılık Allah'ın yüceliğini tanımanız içindir. Olur ki (düşünür de) şükredersiniz.
Bakara - 185

Oruçla İlgili Hadisler:

- İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah"tan başka ilah olmadığına ve Muhammed"in O"nun kulu ve elçisi olduguna şehadet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kabe"ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak.
(Tirmizi, İman 3, (2612))


- Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.
(Müslim, Sıyam 2, (1079))

İslam beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah"tan başka ilah olmadığına ve Muhammed"in O"nun kulu ve elçisi olduguna şehadet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kabe"ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak.
(Buhari, İman 1; Müslim, İman 22 )


- Oruç perdedir. Biriniz birgün oruç tutacak olursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa "ben oruçluyum!" desin (ve ona bulaşmasın)
(Müslim, Sıyam 164, (1161))

-Oruç tutunuz, sıhhat bulunuz.


Tüm müslümanların ramazan_ı şerifini kutlar, hayırlara vesile olmasını dilerim.





...Yorumlayın-Paylaşın...

Sevdiğim "Bekir Sıtkı Erdoğan" Şiirleri

Yurtdışında yaşayan biricik kardeşim Kamil'e ve okurlarıma armağandır bugün sunacağım Bekir Sıtkı Erdoğan şiirleri. Kamil kardeşimin en sevdiği şiirle başlıyorum.

Marya

Sustu Another Life gazinosu
Sustu şarkılar,
Paletimde renk sustu, fırçamda şekil
Ve bu gece ilk defa şimal körfezinde
Sustu Peramos'un mazgallarından
Şehre pancur pancur dökülen arya,
Artık ne tayfalar mevcut, ne komondoslar,
Ne o kor tenli, kızıl saçlı kanarya.

Bu medar ikliminin tenha gecesinde
Sardı bambu kamışlarını pişman bir sükut
Sardı bu sizi.
Hani birdenbire bazen bütün etrafımızı
Sapsarı bir şüphe sarar ya
İşte öylesine berbat bir hal var.

Hiç bir şey düşünmek istemiyorum, hiç bir şey
Ama dördüncü tarassut kulesinde
Bir şüpheli sinyal var.
Hayır hayır yalan bütün bunlar
Artık ne kadere inanıyorum ne fala
Yalan söylüyor o falcı kadın
O hintli parya.

Ben yanlız sana inanıyorum
Yanlız sana, MARYA...

Beni kahrediyor böyle geçen her gece
Bu hoyrat yıldızlar, bu su, bu okyanus, bu yer
Ve gökyüzünde emanet duran
Şu asma fener.
İnan ki sevgili MARYA
Ne varsa hepsi yalan, hepsi keder
Ve hepsi omuzumun üstünde çaresiz bir yük
Ve hepsi angarya.

Biliyorum bu sabah güneşle beraber biliyorum
Bir vapur demirleyecek bu nankör limanda
Pol'un ebedi matemine rağmen
Virjini olabilirdi bu vapurda
Ama sen yoksun biliyorum sen yoksun.
Baharda geleceğim diyordun hani
Haydi gel daha ne bekliyorsun
İşte mevsim bahar ya.

Fırçam neden boyle titrer bilir misin ?
Ve neden resimlerimde fon sapsarı.
Anlıyorsun değil mi yavrum
Bütün kağıtlara sinmiş anlıyorsun
Bu tropikal zehir,
Bu müzmin malarya,

Sensiz nasıl da boş iskele,
Sensiz nasıl da tenha şehir
Müfreze nöbetçilerinin gözü önünde
Koydan yıldızları çalmışlar bir bir,
Yine de birkaç çımacı, birkaç palikarya.
Ama kim düşünür yıldızları,
Yüzbaşı Arnold'u vurmuş yerliler
Matemler içinde tekmil batarya.

Bu insanlar, bu gök, bu deniz, bu yer
Birer birer kaybolmaya mahkum, birer birer
Biz ki çoktan bu sapsarı hasret içinde susuz
Biz ki çoktan beri kaybolmuşuz.
Nasıl? Ağlıyor musun MARYA?..
Sil gözlerini, sil yavrum
Bizim yokluğumuzdan ne çıkar
Aşkımız var ya...


Adak


Ve yıllardan sonra sevgili Marya,
Gökyüzü simsiyah,
Yeryüzü ak pak,
Bir yolun düşerse Enadırlayf'a;
Zaman, gözlerimden çoktan çözülmüş,
Mesafe avcumdan kaymış olacak!

Ama bu şiirler, böyle perişan,
Böyle darmadağın, bir mezat vakti!
Sakın ortalarda kalmasın bu hak,
Bu öksüz kurbanlar sevgili yavrum,

Hep sana armağan,
Hep sana adak…


Kışlada Bahar

Kara gözlüm, efkârlanma gül gayrı!
İbibikler, öter ötmez ordayım.
Mektubunda diyorsun ki: 'Gel Gayrı!'
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.

Ah çekerim resmine her bakışta!
Bir mahsunluk var o boyun büküşte.
Emin ol ki, her sigara yakışta,
Sanki, duman tüter tütmez ordayım...

Mor dağlara, karargâhlar kurulur;
Eteğinde bölük bölük durulur...
On dakika istirahat verilir;
Tüfekleri çatar çatmaz ordayım!..

Dağlar taşlar bu hasretlik derdinde;
Sabır, sebat etmez gönül yurdunda!
Akşam olur, tepelerin ardında,
Daha güneş batar batmaz ordayım...

Aramıza dağlar girmiş koskoca!
Meraklanma, gönlüm dağlardan yüce...
Bir gün değil, beş gün değil, her gece,
Yatağıma yatar yatmaz ordayım...

Bahar geldi; koyun, kuzu koklaştı,
İki âşık, senelerdir bekleşti...
Kara gözlüm, düğün dernek yaklaştı;
Vatan borcu biter bitmez ordayım!..


Güz Düşünceleri

Bu sabah gökyüzü daha bir yorgun,
Daha bir dumanlı,
Daha bir derin!
Şu anda, omzumdan tanıdık bir el,
Tutup silkelese şöyle bir güzel,
Kurtulsam yükünden düşüncelerin!


Suda Ayak İzleri

Önce bir deniz düşer aklıma
Masmavi bir şarkı başlar derinden.
Sonra yosun kokan ıslak bir rüzgâr;
Saf saf, serin serin gelir,
Rüzgârda lirik fısıltılar,
Rüzgârda ilkbahar sahillerinden
Müjdeler taşıyan sözlerin gelir!

Açılır hayale kıvrak bir yelken,
Çözülür dolaşır mısralar bir bir.
Ve sen gelirsin uzaklardan sen;
Hani o en yitik efsanelerden
Ta ruhuma gülen gözlerin gelir.

Çocuksu bir umut karışır tuza,
Tüm katı gerçekler çözülür, erir.
Kıyıdan bir gölge uzar sonsuza
Yasaklar, incecik bir geçit verir;
Üzerinden ürkek, belli belirsiz

Üzerinden kaçak yakamozlarla
Bana doğru ayak izlerin gelir.


Yağmurda Unutulan Şarkı

Önce bir yağmur bir yağmur iki gözüm...
Önce ıpıslak iki kuş!
Sonra yıkılmış evrenler geçti vitrinlerden,
Sonra insanlar iki gözüm!
İnsanlar,
Kahrolmuş!...

Islak senaryolar üstüne ta iç boşluktan,
Boyut boyut yalnızlıklar ağıyordu...
Öksüz anılar üstüne iki gözüm!
Kırık ikindiler üstüne,
Kuşkulu bir yağmur yağıyordu...

İkişer üçer yitiriyordum seni kavşaklarda,
Yollar ayak bileklerime dolanıyordu hep,
Taş taş çöküyordu en kutsal yapılar...
Yüzler karanlıktı iki gözüm!
Düşünceler dar,
Bir geçit bulamıyordum sana,
Ellerim yordamlarını yitirmişti üstelik,
Hep yabancıydı çaldığım kapılar!...

Oysa ki, son çağrımdı bu ta can köşemden!
Oysa yürek yürek son yeşermemdi,
Çağ çağ, kanat kanat, sevgi, ışık, nur...
Ah sonra o yağmur iki gözüm!
Ah sonra o,
Yağmur!...

Şimdi,
En kırık vaktidir uzak inbatların...
Öykümüzün en yaralı yerinden,
Damlar yüreğime ılık bir sızı!
Sonra birden duyar gibi olurum,
Hoyrat yağmurlar altında,
Martı çığlıklarına karışıp giden
Çocuksu şarkımızı...

Bekir Sıtkı Erdoğan
...Yorumlayın-Paylaşın...
Related Posts with Thumbnails