ERTAN ŞAHİN ŞİİRLERİ

 
ERTAN  ŞAHİN  ŞİİRLERİ
 
uzaklaşmak için uçmuyorum
uçmayı sevdiğim için uzaklaşıyorum
oysa
gittiğim her yer Sen 




KUŞLAR  YALINAYAK  UÇAR
 
                                             
                                                       yaprakların
dalın
yağmurun arasından bakarım
 
vücudum gerisine düşer
kar yağınca ayaklarım
 
uçmak için çabalamadan
o vakit
dimdik dururum
 
ah!
göçebem
sen yerleşik hayata geçtin de
ben
ne diye  kondum yere
 
bırakıp
yaban düşlerimde
urbalarımı
yalın ayak uçuyorken
 
ertan  şahin


YAŞAM  DAĞINA  HAYKIRIŞ

alabildiğine baksa da gözün
mavi yeşil
köprüler de diyalektik camiler de
bir adam hasta mı usta mı
anlamak için
bütün kanını çektirmez şırıngaya

sıkıştırılıp eline
bakkala gönderildim
her çocuk gibi biat ettirildim paraya
sokak lambasını ay sanan pervane sineğiyim
dönerim şimdi
etrafında
paçasına sürtünen kedi gibi gecenin

haykırışımızın yankısıdır
karşılık denen
yuvarlana yuvarlana
tepelerinden
yaşam dağına çarpıp gelen sesimizin
yolunu kaybetmesi fakirlik
olsun
zaman yavaş yavaş akar
dağ gibiyse yaslandığın yar

hangi fırça görmüş
üstünde taşıdığı kuşları
özgür bırakmadan
tuvaldeki gökyüzüne

sen üstünden geçerken
karanlık diyemem yola
yok saklım gizlim
giderken peşinden
neden sürüklersin ışık
beni aynaya
 

ertan şahin
 

OKUSANIZ DA OLUR OKUMASANIZ DA

benim hiç düşüm olmadı
alaska'da şarap içeceğim ölmeden dedi arkadaşım
al tut dedim maketten dünyayı ...
evirip çevirdi geveledi
yerini bulamadı
bir zengin dostumun öyle düşü bile olmadı

benim hiç kendime ait korkum olmadı
ya her şeyden korktum ya da hiçbir şeyden
anlayacağınız
toprağa kazılı siperden çıkarıp başını geri yorgana sokanlardanım
boşluğun yükünü kaldırmaktan
usansa da göz kapaklarım
benim hiç aşkım olmadı
köprü altında tanıştığım sarışın bir kız
önce kördü
sonradan gözleri gördü
bir çocuktu
kendi küçüklüğümü gördüm onda
tedavi edeyim istedim kendimi
ortam aynı
gök alabildiğine yine maviydi
uçurtmasını sımsıkı dolamış eline
karamsar tablolar çizdim göğüne
düştü
papatyalar içine
çünkü ben
üstü başı
yırtık pırtık çıkınca
tanımazdan gelenlerdenim
karşımda pür dikkat kesilirken
beş parasız ölüm

ertan şahin

 
BANYO

açamazsın gözlerini
ovuşturup durursun
buğulanır camları aynaların
kendini dahi göremez olursun

olur böyle insanın
sularının kesildiği anları
gürül gürül akarken yaşamı
kalıverir elinde bomboş/tasın

içinde çıplak çocuğu bağırta bağırta
yıkar zaman
ağlayamazsın

işte bu yüzden
bu yüzdendir hep
köpüklü kalır yüzünde

arada bir hüzün


ertan şahin
 

 
AŞK SONATI
 
senleyken
toprağım çiçek çiçek bezeli
kuşlar uçar
güllerimin üstünde

sensizken
göğüm delik deşik
kapatmaz yaramı
bastığım pamuklar

ertan  şahin


SEVDA
 
hamura biçim veren el gibi
ağızda dolaştıkça dilimiz
şekillendirdi sesi

ortalıkta kimsecikler yok
aşkım
yak ocağın altını
sözü fırına verelim

ertan  şahin
 
 
KAVGAMIZ
 
üstünü bulut örtmüş
güneş gibi
bir anda kayboldu
yüzündeki gülümseme
 
hayırdır yine yağmura mı gidiyorsun
 
ceplerimde ipek mendil
tuttuğum şemsiye ben hep böyle
 
seninle güzel şey kavgamız bile
Cumhuriyet
 
ertan şahin





BİR  TANESİ

denizin oğlu dere
koşarken annesine
ıslatır altını
geçtiği toprağın
atar suçu kardeşine

yağmur en çok ona yağar
bulutların yaş günüde

ertan  şahin




 uzaklaşmak için uçmuyorum
uçmayı sevdiğim 
için uzaklaşıyorum
oysa
gittiğim her yer Sen
 
...Yorumlayın-Paylaşın...

YAĞMUR SONRASI




YAĞMUR SONRASI
                                                                                    
   
" Ve zaman usulca FISILDADI  
Bana   BIRAK..."
                
  Bugün, gökyüzünün gözyaşları yağmur bulutlarından yeryüzüne doğru aktı. Dolu dolu yağan yağmur önce ağaçları, yaprakları sonra çimenleri yıkadı. Aktı, aktı, aktı beton yığınlarındaki tozları, cadde ve sokaklardaki  kir ve çöpleri ıslattı, sürükledi, önüne kattı, götürdü. Koskoca binaların apartmanların, evlerin yüzü güldü, pırıl pırıl oldu. Caddeler, sokaklar adeta çiçek açtı, aydınlandı.
            Sonra yağmur dindi. Arkasından güneş açtı. Aylardan Mayıstı, mevsımlerden ilkbahar. Sıcaklığın etkisiyle yerler çabuk  kurudu. Yaprakların ve çimenlerin üzerinde damlacıklar kaldı.
            Adam, bir orman kenarından geçiyordu. Motosikletinden indi. Etrafına baktı. Yağmur sonrası ağaçları, çimenleri ve diğer güzellikleri gördü. Mutlulukla gülümsedi. Yeşilin her tonuyla iç içe bezenmiş  ağaçlar ve çimenler gözlerinin önündeydi...
            Ağaçlar yeni elbiselerini giymiş ve kutlamalara gitmeye hazırlanan coşkulu insanlara benziyorlardı. Uzunlar, kısalar, iri veya çelimsiz olanlar,  gösterişli olanlar, albenisi az olup geride kalanlar, koyulukların içinde adeta saklananlar, otların arasında yalnız ve dimdik duranlar, birbirine yakın yetişmiş, sanki sevgi ile uzanan dalları iç içe geçmiş olanlar.  Ne kadar farklı aynı zamanda ne kadar benzerdiler.
             Adam fotoğraf makinesini omuzundan eline aldı, biraz geriye gitti. Makineyi ayarladı. Bu görüntüleri fotoğrafladı. Birçok poz çekti. Resim yapmayı seviyordu. Yağlı boya çalışırken bu görüntülerden yararlanacaktı.
              Sonra adam çoktandır anlamsızlaşan hayatını düşündü. Sevdiği, gönül verdiği kadın, "Benden vaz geçme" dediği kadın; günün birinde aniden herşeyi bitirmişti. Uzun yıllar süren beraberliğin ve yaşanmıslığın sonunda bir akşam üstü sözcüklerı ardarda sıralamış ve bitti ben yokum demişti. Şaşırmış, çaresiz bakakalmıştı adam.,. Cevap verirken içindeki hüzün sesine yansımıştı. "Ama, ama ben seni çok sevdim" demişti. Kadın oralı bile olmamış,  çıkıp gitmişti. Adam, sıkıntıyla, suskunlukla gözleri kapanan kapıda kalakalmıştı.
               O anda sanki göğsüne kocaman bir kaya oturmuştu. Gücüyle kaldıramıyacağı kadar ağırdı. Nefesı kesilmişti. Soluksuz, işıksızkederli kalakalmıştı altında. Yaz sonuydu. Sonbahar ardından kış geldi. Günleri, geceleri bomboştu onun için. Bir melankolinin içine saplanıp kalmıştı. Uyuşmuştu adeta. Zaruri ihtiyaçlarının dışında evden hiç çıkmadı. Televizyon açmadı, gazete okumadı, şarkı söylemedi, şiir yazamadı, resim yapmadı yapamadı. Telefonlarına bakmadı. Geceleri rüzgarın, caddelerin, denizin, ormanın sesini dinledi bir de iç sesini. Bekledi , aylar boyunca bekledi. Belki gelecek olanı, belki de bir değişimi.
              İlkbahar gelince toprağın ve doğanın uyanışı gibi yavaş yavaş kabuğundan çıktı. Bir sabah uyandı, baktı ağır bir hastalıktan ya da yükten kurtulmuş gibi hafiflemişti.  Yatağında gerindi. Pencereyi açtı, derin derin nefes aldı. Yavaş yavaş nefesini verdi. Gökyüzü bulutlarla kaplıydı, yağmur yağacaktı ama olsundu. Fotoğraf makinesini boynuna astı. Motosikletine bindi, ormana giden yola  sürdü. Kendini derin bir uykudan uyanmış ve kuş gibi hafif hissediyordu.
               Yağmur yağmaya başladı.


            "Ve  ZAMAN  usulca  FISILDADI
                                                            Bana  BIRAK..."           
                                                                                                           
                   İnci  Arslan                      
                                                                                                  07.06.2016                              






...Yorumlayın-Paylaşın...
Related Posts with Thumbnails