Şimdi Okullu Olduk!

Yarın, 20 Eylül Pazartesi tüm yurtta okullar açılıyor...
Öğrencilerini çok seven ve özleyen bir "emekli öğretmen"im. İki yıldan bu yana okulumdan, öğretmen arkadaşlarımdan ve öğrencilerimden uzaktayım. Ama yüreğim ve iyi dileklerim hep onlarla...

Öğrencilerimin bütün şarkıları, kulaklarımda çınlıyor şu an...

Daha dün annemizin
Kollarında yaşarken
Çiçekli bahçemizin
Yollarında koşarken

Şimdi okullu olduk
Sınıfları doldurduk
Sevinçliyiz hepimiz
Yaşasın okulumuz


2010-2011 Öğretim Yılı yurdumuza, milletimize, ailelere ve öğrencilerimize hayırlı olsun. Verimli ve üretken geçsin.

Dileğimdir:

* Öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve veliler yıl içinde bıkmadan yorulmadan verimli çalışmalar yapsınlar.

* Sınıflarda karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörü olsun.

* Öğrenci merkezli yapılan eğitim ve öğretimde öğrenciler katılımcı, öğretmenler rehber olsun.

* Kültürümüzü oluşturan etik davranışları öğrenelim ve sergileyelim.

* Öğrencilere üniteler boyunca "Beyin Fırtınası" yaptırarak düşünce ufuklarını açalım. Böylece, soran ve sorgulayan kişiler olabilsinler.

* Okulda ve evde öğrencilerle "Çoklu Zekâ" uygulamaları yaparak, onları her yönden tanıyalım ve o yönlerini geliştirmeye yönlendirelim.

* Öğrencilerimizi sadece "sözel ve sayısal zekâ" yönünden değerlendirmeyelim. Bunun yanı sıra onların müziksel-ritmik, bedensel-kinestetik, doğal, kişilerarası ve içsel zekâlarını da dikkate alalım ve onları bu yönleriyle de onurlandıralım.

* Yerine göre ödül verelim, cezaya pek yönelmeyelim ya da şiddet içermesin cezalarımız.

* Ders aralarını mutlaka oyunla değerlendirelim.

* Müsamere, atletizm yarışmaları, resim sergileri, müzik koroları, şiir okuma dinletileri ne güzel toplu gösterilerdir. Öğrencilerimizle hazırlanalım, velilerimize izletelim.

Bu önerilere uyarsak, çocuklarımızı geleceğe daha doğru ve daha iyi hazırlamış oluruz.

Şimdi de, öğretmenlik mesleğini onurunu dile getiren, çok sevdiğim bir şiiri yazıyorum:

Ben bir öğretmenim
Okulların birinde
Duymayı, düşünmeyi öğretirim.
Derslerimde...

Bir söz yağmurudur, ders dediğin de,
İnsan göklerinden, rahmet yerine,
Kitaplar dolusu yağar da yağar...
Benim çocuklarım bu bahçelerde,
Bu yağmur altında ıslanmadalar.
Bir yağmur sonrası gelin seyredin,
Her taraf tepeden tırnağa bahar...

Bulutsuz masmavi dünyalarına,
Sevginin, sevincin güneşi doğar.
Böyle çocuklarla dolar her yanım,
Çocuklar kardeşim,
Çocuklar arkadaşım,
Canım...


Onlarda toplanmıştır
Geçip giden zamanım,
Bir parıltı görsem gözlerinde,
Bilgiden, anlayıştan yana,
Bir hal olur bana...

Zannedersiniz ki,
Dünyalar benim...
Çocuklar, kitaplar, yazı tahtası
Enine boyuna bütün zamanlar,
Dört duvar arası bir dersanede,
Her dinden her dilden gelmiş insanlar.
Bizimle konuşur hayal ederler,
Bağlanırız kalırız kendilerine.
Hikâye anlatır, şiir söylerler,
Mutluluk üstüne, ümit üstüne...

(Ben Bir Öğretmenim | M. Gündüz Göktürk)

Paylaşın!

Bookmark and Share

4 yorum:

EditorŞey dedi ki...

Eğitimin öneminin yanı sıra yöntemini de vurgulayan iyi bir yazı... Kaleminize sağlık efendim.
...
Ben, bundan 52 yıl önce, 1958'de ilkokullu olmuş ve 'Yaşasın okulumuz!' demiştim.

Dedem, elimden tutup götürmüştü beni okula ilk gün. Sıra olup, sınıflara ayrılana dek, kenarda duruyor ve bana bakıyordu dedem.
İlk teneffüste koşarak indim merdivenleri, dedemi aradım bahçede, bulamadım.

Oturup ağlamaya başladım. Beni dedemin başka insanların eline bıraktığını, bir daha buralara gelmeyeceğini düşünüyordum.

Hademe kadın geldi. Tuttu kolumdan, su musluklarının olduğu yerde elimi yüzümü yıkadı. Sonra alıp sınıfıma getirdi beni...

Bir sırada iki öğrenci oturuyorduk. Benim oturduğum yer öğretmen masasına yakındı. Nermin adlı bir kızı yanıma oturttuydu öğretmen. Nermin, defterinin kenarına çiçekli süslemeler yapardı. Ona özendim, ben de yapmaya başladım.
Bir gün müdür yardımcısı Bekir Bey geldi denetlemeye. Benim sıramın üzerindeki defterimi karıştırmaya başladı. Süslemeleri görünce: 'Sen kız mısın?' diye sordu. 'Kızlar yapar defterlerine kenar süsünü, sen erkeksin yapma bir daha!' dedi.

Bir başka denetlemede müfettiş bey gelmişti. Benim yazılarımı öğretmenim (Sahafet Şahinoğlu) çok beğenirdi...

Defterime yazı yazarken, hata yaptığımda, silgi kullanmazdım. Hatalı sayfayı olduğu gibi bırakır, başka bir sayfaya geçerdim. Bu yüzden sayfaların çoğu yarım, çeyrek bırakılmış olurdu.

Müfettiş baktı defterime. İlk sayfadaki süslemeleri gördü. 'Aferin! Güzel çizmişsin, ressam olacaksın sen!' dedi. Orta sayfalara bakıp, boşlukları görünce: 'Baban çok mu zengin senin? Niye böyle yarım bırakıyorsun sayfaları? Yapma bir daha!' diye bağırdı bana.

Her şeye rağmen başarılı bir öğrenciliğim oldu ilkokulda. Bu arada üç yıl aynı sınıfta birlikte okuduğum Nermin'e âşık oldum. Sınıfta başarısıyla benden sonra ikinci sırada yer almıştı hep...

İlk öğretmenim hepimizi çok severdi. Anne gibiydi. Süt bardaklarımız olurdu. Halkalı, renkli, üstten basılınca düzleşen plastik bardaklardı. Okulda, süt verirlerdi. Öğretmenimiz herkesin bardağını kontrol ederdi. Bir de öğrenci başına birer, küçük balık yağı verirlerdi, hap gibi...

Hey gidi ilk okul günleri hey...
Yarın beslenmemi, defterimi kapıp, ben de mi koşsam yoksa okula...
Koşmasam da, pencereden bakarım. Gelip giderken caddede koşuşan çocuklara...

Teşekkürler İnci hanım, çocukluğuma götürdünüz beni.
Hem ilk öğretmenim adına, hem de bir öğretmen olarak size saygılarımı yolluyorum.

İnci dedi ki...

"Anılar, anılar beni hiç yalnız bırakmadılar."

Ben de İlkokula babamın alinde gittimdi. Öğretmenimiz Leman hanım. Babam beni tanıştırdı ve eti senin kemiği benim hoca hanım dediydi. O anda öğretmenden korktumdu. Etimi alacak diye herhalde heh hee .
Bizim zamanımızda saygı esastı. Hangi öğretmen olursa olsun karşılaşınca durup selam verirdik. Öğretmenlerin önünden bile geçemezdik. Arkasından dolanırdık.
Gel zaman git zaman öğretmen oldum. Tabii yıllar geçmiş. Eğitim sistemi değişmiş. Öğrencilerle daha iyi ilişkiler içindeyiz. Şakalaşıyoruz bile. Veliler acaip karşılıyor.
" Nerde bizim zamanımız.. Öğretmenden çok korkardık. Önünden bile geçemezdik. Ah ah vb. diyorlar. Onlara gülerek eğitimin korkarak değil sevgi ve iletişimle yapıldığını, gerçek saygının yerine göre davranışlar olduğunu ve öğrencilerin şimdi daha katılımcı olduklarını söyleye söyleye dilimde tüy bittiydi.
Öğretmenlik yaptığım yıllarda biraz disiplinli oldum. Dersin 40 dakika olduğunu ve zamanın boşa geçirilmemesi için iyi kullanılması gerektiği için elzemdi bu. Bu 40 dakika içinde hem konu işledik, hem güldük, hem anılarımızı anlattık. Sıkılmadan işledik derslerimizi. Mesleğimin ilk yıllarında teneffüslerde okul bahçesinde oyun oynardık öğrencilerle birlikte...
"Hey gidi günler hey! "
Ne demişler:
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ HAYALİ CİHAN DEĞER
Aynen katılıyorum. Şimdi bana anılar kaldı sadece. Sabah belki bir okul bahçesine giderim. İlk günü izlemeye...

Yorumlarınız için teşekkürler editörşey. Hoşça kalın...

Unknown dedi ki...

Canım hocam, tavsiyelerin bir harika. Önce kendimin sonra tüm eğitimcilerin uygulamasını temenni ederim. Tekrardan birinci sınıfım.Dün STV'de haberlerde bizim okulu, benim öğrencilerimi gösterdiler. Ağlayan bir çocuk vardı hani.İşte o sınıf benim sınıftı. Dualarını esirgeme üzerimizden. Her bir sayfan ayrı güzellikte, bilgi dolu, duygu dolu sözlerle yüklü. Seni tekrar tebrik ediyorum sevgili hocam...

İnci dedi ki...

Teşekkürler Rukiye Neda.
Allah yolunu açık etsin. İçinden insan sevgisini eksik etmesin. Öğrencilerinden ve tüm insanlardan hoşgörünü eksik etmesin.İdeallerini meslek hayatın boyunca sürdür inşallah.
En kutsal mesleklerden birini sürdürüyorsun. Ne mutlu sana. Şimdi senin yerinde olmak isterdim. Tabii 10-20 yaş daha genç olarak.
Sana ve tüm öğretmen arkadaşlara başarılı ve dolo dolu bir öğretim yılı diliyorum canım. Selam ve sevgiler...

Related Posts with Thumbnails